31.12.2008

Top 20 & Galatasaray


TSN.CA Soccer Power Rankings

Cim Bom en güçlü 20 takım arasında!
Kanada merkezli basın kuruluşu TSN'nin, her yıl düzenli olarak yaptığı Avrupa Kulüpleri Güç Sıralaması listesinde Galatasaray 19. sırada yer aldı.

Sarı kırmızılı kulübün resmi internet sitesinde yer alan haber şöyle: "TSN'nin her yıl düzenli olarak açıkladığı 20 takımlık Avrupa Kulüpleri Güç Sıralaması'nda Galatasaray 19. sırada gösteriliyor. Listenin ilk iki sırasında ise İspanya'dan Barcelona ve İngiltere'den Liverpool yer alıyor. TSN Galatasaray için yaptığı yorumda ise, Galatasaray'ın Avrupa'da güçlü bir takım olduğunu, Hertha Berlin'i Almanya'da mağlup ettiğini ve Bordeaux'yu da eleyebilecek güçte olduğunu belirtti."

TSN'nin listesi şöyle:

1-Barcelona
2-Liverpool
3-İnter
4-Manchester United
5-Bayern Münih
6-Juventus
7-Chelsea
8-Real Madrid
9-Lyon
10-Porto
11-Atletico Madrid
12-Roma
13-Panathinaikos
14-Milan
15-Arsenal
16-Ajax
17-Aston Villa
18-Celtic
19-Galatasaray
20-Sevilla

Galatasaray SK - Istanbul: An unbeaten month of December means that Galatasaray are back in the race for the Turkish Super Lig. They are also playing some of their best football in Europe, beating Hertha in Berlin to set up a date with Bordeaux in the UEFA Cup.
http://www.tsn.ca/soccer/feature/?id=11347

30.12.2008

Maçta Karınca Saldırısı



Marcos Paulo, playing in the São Paulo state third division was unfortunate enough to disturb a colony of red ants during a game, who promptly took revenge biting the hell out of him...

29.12.2008

Yılmaz Vural da gitti


2008-09 sezonunu tamamlayamadan ayrılan teknik direktörler arasına Yılmaz Hoca da katıldı. “Şu anda istifam söz konusu değil, ancak kulüpten ödeme yapılmazsa durmanın da anlamı yok” diyordu, sanırım yönetime restini çekmiş olacak ki kabul görmeyince ayrılma kararı verdi.

Kocaelispor kendi içinde hepten kaynamaya başlamıştı zaten. Şimdi yeni bir sürece daha giriyorlar. Taraftarın sıkıntıları bununla da kalmıyor. Yönetimin değişmesini isteyenler de çoğunlukta. Bakalım neler olacak?

18. takımından da ayrıldı Yılmaz Hoca. İyidir, hoştur, sahada izlerken bazen zevk verir insana ama 1990-91 sezonunda başladığı teknik direktörlük hayatına 18 yılda 18 takım sığdırabilmesi içler acısı. Yerli futbol adamlarımızın bir hastalığı bu sanırım. İki sene üst üste aynı takımı çalıştıran yerli hoca sayısı gerçekten çok az.

Baros'un web sitesi


Her oyuncu elbette gittiği takımla ilgili bir kaç bilgi verir web sitesinde. Ama Milan Baros'un yaptığı gerçekten takdir edilesi. Ali Sam YEN, Hakan Şükür, Taffarel, Fatih Terim, Hagi ve Metin Oktay... Bu isimlerin hepsini görmek mümkün Baros'un web sitesinde. Zaten Galatasaray'ın olduğu kadar Türk Futbolunun da önde gelen kilometre taşları isimler bunlar.

Mehmedim


Memedimiz, canımız, gülümüz,biricik Deli Memedimiz… Bu haberi okuyunca içimiz nasıl cızz gitti bir bilsen.. Sivasspor her zaman dik durur.. Ama seni harcarlar.... Burada istediğin kadar gol kaçır tek duyacağın tezahürat "Meehmettt, Meehmett" olur... Ama orda bir maç kötü oyna ikinci maç yuhalanırsın. Onlar seni bizim gibi sevmez.... Şimdi geleceksin 17.hafta Sivas'a.. O rakip takım tarafında nasıl ısınacaksın Memedim? Seni orda görmeye nasıl dayanacağız Memedim? Bizim kaleye şut vururken, yüreğinden bir şeyler kopmayacak mı Memedim? Bu kadar sevgiyi,hiçbiryerde bulamazsın.... Yolun açık olsun...

Bu satırlar Sivasspor.com forumlarında "Son dakika" haberinin yayınlanmasından sonra bir taraftarın yolladığı haykırıştan alındı. Site sahiplerinin iddiasına göre "Sivasspor yönetimine yakın ve güvenilir bir kişiden alınan bilgilere göre Mehmet Yıldız'ın Galatasaray'a transferi gerçekleşmiş."

Mehmet Yıldız Sivas'ta ne kadar seviliyor malum. Takım için yaptıkları ortada. Daha önce Mehmet için fikirlerimi başka bir platformda belirtmiştim, yineleyim. Sivassporlu yöneticiler şampiyonluk yeminleri ettikleri bir günde, hele bir de ligin ilk yarısını lider tamamlamışken; Mehmet Yıldız'ı Galatasaray'a satmakla taraftarlarına ihanet etmiş olmuyorlar mı? "M.Yıldız'ı satarsak tarih bizi affetmez" diyen yöneticiler Lyon Yöneticileri falan da biz mi karıştırıyoruz?

Koyu bir Galatasaray taraftarı olsam da, biraz duygusal bakınca bu transfer gerçekten içime sinmiyor. Sanki Sivasspor bir anda yarıştan kopacakmış gibi geliyor. Sanki Yiğidoların bir kanadı kırık kalacak gibi düşünüyorum. Nerde o zaman rekabet? Savaş değil ki bu düşman kalesini zapt edip, cephanesini ele geçiresin. Yok arkadaş gerçekten içime sinmiyor şu anda bu transfer!...

Galatasaray'dan futbolcu verilmesi ve takas karşılığında bu transferin gerçekleşmesi zaten gündemdeydi. Peki kim gidecek bu isimlerden. Olmasını istemiyorum ya, bu transfer olursa da gidecek isimler arasında Ümit Karan var. Aklıma bile getirmek istemiyorum böyle bir ihtimali. Ümit bu sene formsuz olabilir. Beklenenleri veremiyor olabilir. Ama yıllardır Ümit'in yaptıkları ortada.

Ha Necati derseniz eyvallah. Elbette Necati de büyük emekler verdi Galatasaray’da. Ümit-Necati ikilisinin coşarak şampiyonluk golleri attıkları sezon hala hafızalarımızda. 20:45 diye kazıdık bir kenara... Ama yine de Necati'nin satılması sanki daha az koyar gibi.

Aydın'ın kiralık olarak verilmesi ise isabet olur. İkinci bir Arda vakası yaşanır sanki. Anadolu takımlarının oynadığı diri futbol, Aydın gibi bir yetenek için çok yararlı olacak eminim.

Bunun dışında son sözüm ilk söyleyeceklerimle aynı. Son söyleyeceğimi ilk söyledim. Mehmet Yıldız'ın gelmesi hiç içime sinmeyecek.

28.12.2008

Faydasız Köyün Papazı



Sözün devamını söyleyeme gerek yok sanırım. Bilenler bilmeyenlere anlatsın.

Ucundan kıyısından haber yakalamak diye buna denir sanırım. Bana göre bir rüya gibi gelip geçen oyunculardan birisidir Ribery. Fakat yaptığı karaktersizlik ve gidişinden aylarca sonra bile devam eden sorunlar ortada. Öyle ki bugün bile haberler yapılabiliyor hakkında. Değeri yıldız transferlerimizin toplamından bile fazla eden bir oyuncu şu an. Ha, o kadar eder mi diye sorsalar, bi durup düşünürüm.

Adam zamanında ödenmeyen çerez parası denilecek bir rakamdan dolayı kaçıp gitti elimizden. Her iki taraf ayrı ayrı anlattı olayları. Hatta Türkiye’ye gelişi ve gidişi üzerine de çeşitli komplo teorileri atanlar bile oldu. Şu yada bu, sonuçta bir çeşit basiretsizliğin sonucu olarak kaçırdık.

Fakat bugün medyada; açacak olursan ilk önce Milliyet ve Fanatik’te ardından da TV kanallarında gördüğümüz bir haber bazı taraftarları gaza getirdi hemencecik. Adamın menajerine yaptığı kayıt dışı ödemelerden dolayı Galatasaray’dan transferi bile incelenebilir falan diye bir haber. Bana göre saçmalığın daniskası. Bu kadar kolay mı zannediyorlar anlamıyorum ki?

Şayet Franck Ribery menajerine usulsüz para ödediyse; bunun cezasını keserler, cezasını ve vergisini öder, hiç olmadı yalan beyanattan bir de UEFA ceza keser olur biter. Ben hala Olayı Galatasaray ile nasıl bağdaştırabiliyorlar onu anlamıyorum.

Bruno Heiderscheid’in ise zaten usulsüz bir adam olduğu aşikar. Hem Ribery tarafından kayıt dışı ödeme yapılmış bu adama, hem de daha sonra Ribery’yi ipe götürmek için Galatasaray’a bazı belgeler sunacağını ve bu belgelerle Galatasaray’ın davayı tekrar gündeme getirip kazanacağını iddia etmiş.

Yani diyor ki; “Siz bu adamı elinizden kaçırdınız zamanında, umut fakirin ekmeğidir, bana verdiği el atlı paraların belgeleriyle tekrar deneyin şansınızı. Hem de ben sizden birkaç milyon euro alayım.” Tam anasının gözü...

Hagi'nin Efsane Onbiri


Gheorghe Hagi, kendisiyle yapılan bir röportajda, efsane on birini şu şekilde açıklamış. Ayrıca kendisini bu onbire almayacak kadar da mütevazi...

Kalede Taffarel: “Claudio ile Galatasaray’da birlikte oynadık. Defans arkasında onun varlığını bildiğinde kendisini güvende hissederdi. Önünde oynayan oyuncuları organize ederdi. Bir Brezilyalı olarak ayaklarına da çok hakimdi.”

Sağ Bek Jorginho: “Harika çıkışları olan, fantastik goller de atabilen, taraftarların izlemekten hoşlandığı bir oyuncuydu. Çok da sağlam bir defans oyuncusuydu, 94 Dünya Kupası finalinde İtalya’ya karşı oynadığı oyunu unutmak mümkün değil.”

Stoper Franco Baresi: “Bu adam dünya futbolunun anıtlarından biri. Milan ve İtalya milli takımı, kadroyu onun etrafında kurardı. 89’daki Şampiyon Klüpler Kupası finalinde, Milan’a 4-0 yenildiğimiz maçta bunu daha iyi anladım. Oyunu geriden kurar, attığı inanılmaz paslarla oyunun kaderini değiştirirdi.”

Stoper Fernando Hierro: “Real’de birlikte oynadığım bir arkadaşım. Çok etkileyici, komple oyuncu olarak tabir edilen bir adamdı. Hava toplarında etkili, her iki ayağına da hakim, uzaktan mükemmel vuruşları olan, ve bir defans adamı olarak, gol atma becerileri gelişmiş bir futbolcuydu.”

Sol Bek Paulo Maldini: “İtalyan savunma geleneğinden gelen fantastik oyunculardan bir diğeri. Sahada asaletiyle kendini belli eden, ileri çıkışlarıyla atakları destekleyen, İtalya ve Milan için önemli maçlarda, önemli goller atan bir oyuncuydu. Bugünün defans oyuncuları için gerçek bir rol model olmaya devam ediyor.”

Sağ Kanat Luis Figo: “Barcelona’da birlikte oynadığım bir arkadaşım. İspanya’daki ilk yılında birlikte oynadık. Çok önemli bir karakter ve inanılmaz bir oyuncu. Topla istediği her şeyi yapabilen; asistleri, çapraz koşuları ve muhteşem golleriyle herkesin izlemekten hoşlandığı bir oyuncuydu.”

Defansif Orta Saha Pep Guardiola: “İşi rakip ataklarını kesmek ve top kapmak olan orta saha oyuncularının belki de en iyisiydi. O defansın önünde durduğunda, pas atmak neredeyse imkansızlaşırdı. Orta alandaki dengeyi koruyan bir futbolcuydu.”

Ofansif Orta Saha Diego Maradona: “Bu adam için söylenecek tek bir söz var: dahi. Onun topla yaptığı futbol değil, adeta sanattı. Onunla tanıştığımda 21 yaşındaydı, oynadığı futbolun seviyesini gördüğümde gözlerime inanamamıştım.”

Sol Kanat Zinedine Zidan: “En büyük pişmanlıklarımdan biri onunla değil de, hep ona karşı oynamış olmamdır. Sert, sahanın lideri, ve ancak top ayağındayken mutlu olan bir oyuncuydu. Takdir edilecek her şey onun oyununda mevcuttu.”

Forvet Marco Van Basten: “İmkansız görünen pozisyonları gole çevirmesiyle ünlü olan bir oyuncuydu. 88’de Sovyetler Birliğine attığı inanılmaz voleyi hatırlayın. Bir golcüde olması gereken tüm özelliklere sahip, yüksek tekniğiyle de ceza alanı içinde durdurulması imkansız olan bir oyuncuydu.”

Forvet Ruud Gullit: “İkinci bir Hollandalı’yı seçmem garipsenebilir; ama Gullit tam bir efsaneydi. Van Basten’den daha güçlü, ayağından topu almanın çok zor olduğu bir oyuncuydu. Farklı sitili ve gücüyle Van Basten’in mükkemmel partneriydi. Her teknk adamın rüyası, onlar gibi bir ikiliye sahip olmaktı.”

Teknik Direktör Johan Cruyff: “Futbol tarihinin en yaratıcı koçlarından biri. Onun görüşlerini ve yenilikçi yapısını her zaman sevdim. Ondan çok şey öğrendim, Barcelona’da birlikte çalıştığımız için çok mutluyum.”

Kasım Ayı Golü | Cassio Lincoln

Cassio Lincoln'un
Turkcell Süper Lig'in 11. haftasında
İstanbul BŞB'ye 83. dakikada attığı gol.

Bayanlar 1. Ligi 4.Hafta Programı

Bayanlar 1. Ligi 4.Hafta Programı

28.12.2008 13:00 MERSİNGÜCÜ CENGİZ TOPELSPOR - ZEYTİNBURNUSPOR
28.12.2008 13:00 BUCASPOR - YALISPOR
28.12.2008 13:00 TRABZONSPOR A.Ş. - GAZİ ÜNİVERSİTESİSPOR
28.12.2008 13:30 SAKARYA YENİKENT GÜNEŞSPOR - KONAK BEL.
28.12.2008 14:00 KARTALSPOR - MERSİN CAMSPOR

Naklen Yayın: YOK!

Bayan Futbolu ve Türkiye



Bayanlar 1. Ligi, Bayanlar 2. Ligi ve hatta Bayan Milli Futbol takımlarımız bulunmasına rağmen ne gazetelerde küçük bir haber görürüz, ne de televizyonda 5 dakikalık da olsa bir görüntü. Bütün futbolcuların eski yeni sevgililerini ezbere bildiğimiz halde, 3 tane bayan futbolcuyu düşünmeden sıralayacak insan sayısı çok azdır. Kendi adıma itiraf etmek gerekirse ben de sayamam.

Birinci lige ve milli takıma baktığımızda Gazi Ünviversitesispor, Sakarya Yenikent Güneşspor, Trabzonspor, Kartalspor, Bucaspor, Mersin Camspor, Zeytinburnuspor, Konak Belediyesi, Mersingücü Cengiz Topelspor, ve Yalıspor’dan oluşan 10 takım var. Milli takım bu takımların oyuncuları ve Almanya’nın Pulheim 2000, Mönchengladbach ve Mellendorf gibi birkaç takımın oyuncularından oluşmakta.

Her sene milyon dolarların, euroların fırıldak gibi döndüğü, transfer ücretlerinin dudak ısırttığı, sadece birkaç takımın toplam değerinin yarım milyar euroları bulduğu Turkcell Süper Ligin takımları ise böyle bir ligin varlığından habersiz gibiler. Bir tek Trabzonspor bünyesinde kurulmuş olan bir bayan futbol takımı var, birinci lig takımları içerisinde.

Belki de 1 tek yıldız transfer bütçesi ile, sadece; 10 takımdan oluşan ligi zenginleştirmek mümkün olacaktır. Yıl içerisinde yapılan onca organizasyonda hatırı sayılacak başarıları olan “Bayan Milli” takımı ise çıtasını yükseltme imkanı yakalayacaktır.

27.12.2008

Premier League | Gol Krallığı


Futbolcu................Gol......Ort.
Nicolas Anelka..............16.........0.64
Darren Bent..................12.........0.48
Peter Crouch.................12.........0.44
Emmanuel Adebayor...11.........0.52
Steven Gerrard.............11.........0.46

Spor ekranı



17:30 Kayak Raporu NTV Spor
18:30 Haftanın Golleri (TSL 1. Hafta) LigTV
19:00 M.Sharapova-E.Rodina TRT 3
19:00 Ana Haber (C) LigTV
19:00 Beşiktaş CT-G.Saray CC (C) Spormax (Digitürk)
19:30 Castellana - Santeramo Eurosp 2
20:00 Açık Oturum (C) LigTV
20:10 Futbol Mundial NTV Spor
21:00 Fight Club Eurosp
21:10 Slam (T) NTV Spor
21:30 R.Federer-A.Montanes TRT 3
21:30 W.Athletic-Newcastle Spormax (Digitürk)
22:10 La Liga Maç Özetleri NTV Spor
23:00 Pekin 2008 NTV Spor
23:10 Tottenham-Fulham Spormax (Digitürk)
23:15 Haftanın Maçları (TSL 1. Hafta) LigTV
00:00 Gece Haberi (C) LigTV
02:00 Atlanta - Chicago NBATV
03:30 Houston Rockets - Utah Jazz NTV
05:00 Portland - Toronto NBATV

Türkiye'nin en iyi Mabedi


Yine İngiliz basını yine ilgiç bir liste. Türk basınında yine çok tartışılacağa benziyor. Dünyanın en iyi atmosferine sahip statları arasında ilk 50 de iki stat var Türkiye'den. 13. sırada Ali Sami YEN Cehennemi ve 28. sırada Saraçoğlu Stadı.

Ali Sami YEN hakkında feedback yapmaya pek gerek yok sanırım. "Beni o statda 25.ooo kişi olduğuna kimse inandıramaz" lafı bile kendi başına bir özet.

İşte listenin geri kalanı;

1) Anfield, Liverpool
2) Camp Nou, FC Barcelona
3) Parkhead, Celtic
4) St James' Park, Newcastle United
5) Old Trafford, Manchester United
6) Goodison Park, Everton
7) San Siro, AC Milan/Inter Milan
8) Santiago Bernabeu, Real Madrid
9) Wembley , İngiltere
10) Fratton Park, Portsmouth
11) White Hart Lane, Tottenham Hotspur
12) Maine Road, Manchester City
13) ALİ SAMİ YEN, Galatasaray
14) Westfalenstadion, Borussia Dortmund
15) Ibrox, Glasgow Rangers
16) Hillsborough, Sheffield Wednesday
17) Millennium Stadium, Galler
18) Stade Velodrome, Marsilya
19) Hampden Park, İskoçya
20) La Bombonera, Boca Juniors
21) Roker Park, Sunderland
22) Ninian Park, Cardiff City
23) Estadio Mestalla, Valencia
24) Tynecastle, Heart of Midlothian
25) Elland Road, Leeds United
26) Upton Park, West Ham United
27) Boothferry Park, Hull City
28) ŞÜKRÜ SARACOĞLU, Fenerbahçe
29) Stark's Park, Raith Rovers
30) The Hawthorns, West Bromwich Albion
31) The Dell, Southampton
32) Memorial Ground, Bristol Rovers
33) Ashton Gate, Bristol City
34) Maracana, Brezilya
35) Stadio Olimpico, Roma/Lazio
36) Ayresome Park, Middlesbrough
37) Racecourse Ground, Wrexham
38) Stade Felix Bollaert, Lens
39) Turf Moor, Burnley
40) Stadio San Paulo, Napoli
41) Maksimir Stadium, Hırvatistan
42) Loftus Road, QPR
43) Britannia Stadium, Stoke
44) Villa Park, Aston Villa
45) Stamford Bridge, Chelsea
46) Stadio Luigi Ferraris, Sampdoria/Cenova
47) Stadium of Light, Sunderland
48) The Den, Millwall
49) Bramall Lane, Sheffield United
50) El Monumental, River Plate

Matildas 2009 Takvimi


Avustralya Bayan Milli futbol takımı 2009 takvimi için poz vermiş.
Nice yeni yıllara...

www.sport.es


Lionel Messi


"Türkiye dendiğinde aklıma gelen ilk şey Galatasaray..."
Lionel Messi

Yükselen Değer: Aslantepe


Son anda gördüğüm yeni mabedimizi.

Bayram dönüşü İstanbul'da bir gece konaklayacak olmam sebebiyle, iş yeri Yeşilköy’de olan arkadaşım beni havalimanından aldı ve evine doğru yola çıktık. Meğer eve giderken önünden geçmişiz, İstanbul’u pek bilmediğimden fark etmedim. Arkadaşım da Fenerbahçeli olunca bana söyleme zahmetinde bulunmadı. Neyse eve geldik muhabbet hoş beş derken laf arasında Aslantepe geçti. Arkadaşım sakin sakin;

- Oğlum bugün geçtik ya önünden dedi. Bendeniz malum, "Hass.." diye çıkıştım. "Oğlum niye söylemedin lan..?"

Neyse ertesi gün tekrar havalimanına bırakırken "Aha bak burası" diye gösterdi de, dünya gözüyle gördüm yol üzerinden. Mutlu oldum…

Daha yüksekten çekilen yeni fotoğraflarını gördüğümde ise daha bir mutlu oldum. “AslanTepe” resmen tepe olmuş artık. Hele bir de kireçle saha çizgilerini çizmişler, gidip top oynayası geliyor insanın. Üst baş kirlenecek o çamurlu sahada, sonra eve gidip fırça yiyeceksin valide hanımdan.

Morgan De Sanctis



Galatasaray’ın Denizlispor ile oynayıp 4-1 kazandığı lig maçı haricinde toplam 16 lig maçının 15’inde forma giyen ve kalesinde 17 gol gören kalecimiz. Morgan De Sanctis 1977 doğumlu 31 yaşında bir kaleci. Bir kaleci için çok ideal bir yaşta. Oyunun zirvesinde diyemeyiz belki ama, Galatasaray savunmasının gösterdiği zafiyetlere nazaran oldukça başarılı. Dört gol yediği Fenerbahçe karşılaşmasında hatalı olarak yediğini düşündüğüm tek golü Carlos’un serbest vuruşunda baraj kurdurmamış olması oldu.

Karşı karşıya kaldığı pozisyonlarda oldukça yüksek bir yüzde ile kritik kurtarışlar yapıtı ligin ilk yarısında. Milli takıma çağılmış olması ise bizlere ayrı bir gurur verdi. Buffon’un yokluğunda İtalya Milli Takımının kalesinin ona verilemesi gerçekten önemli.

Durumu hala kritik olan ve bizleri endişeye sürükleyen bir oyuncu şimdilik. Daha önce ağzımızın yandığı ve bir daha görmeyi istemeyeceğimiz bir durum söz konusu. Galatasaray’da kiralık olarak oynaması. De Sanctis Sevilla’dan kiralandı ve sözleşmesi 2011 yılına kadar daha devam ediyor. Halen Udinese ile Sevilla arasında De Sanctis’in transferinden dolayı bir husumet var ve bunu Fifa çözecek. Çıkan sonuç Galatasaray için çok önemli.

Şu anda Sevilla kalesinde Andrés Palop ve Javi Varas var. Udinese kalesinin alternatif isimleri ise Jan Koprivec, Samir Handanovič ve Emanuele Belardi. Bunları neden söyledik ona bir bakalım.

Sevilla kalesini koruyan isimlerden Andrés Palop yeri garanti olmayan oyunculardan birisi. Zaman zaman yapılan ortalarda ileriye çıkıp gol atan, kullandığı uzun toplarla asist yapan bir kaleci görüntüsü verse de, bazen kalede ne amaçla oynadığını unuturcasına çok saçma goller yemekte. Sevilla kalesindeki bir diğer isim de Javi Varas. Varas ise İspanya alt liglerinden Alcala takımından alınan sıradan bir kaleci. Yani benim gördüğüm kadarıyla Sevilla kalesi oldukça sıkıntılı. Galatasaray ile anlaşılamaması durumda kaledeki yeri garanti denilebilir. Hatta Sevilla satmayı bile düşünmüyor olabilir ki bu hiç istemediğim bir durum.

Fifa’dan çıkacak olan karar neticesinde Udinese kulübü De Sanctis’in bonservisini eline alırsa sanırım De Sanctis gözü kapalı Galatasaray’ı tercih edecek ve büyük ihtimalle iki kulüp ortak bir noktada buluşacaktır.

Simoviç, Taffarel ve Mondragon gibi isimlerden sonra Galatasaray kalesinde iyi bir yabancıyı daha görmek gerçekten güzel. Kaledeyken müthiş bir güven veriyor bana. Umarım çıkan kararlar Galatasaray için en iyi şekilde gelişir ve kimden olursa olsun en kısa sürede bonservisi ile birlikte transferi gerçekleştirilir.

İş o noktaya geldikten sonra Haldun Üstünel ve ekibine güvenimiz tam. Transferlerde gösterdikleri başarılar ortada. Sessiz sedasız işlerini bitiriyorlar ve medya son dakikada alıyor haberleri. Sanırım işin ve 2008-09 sezonu başlarken gösterilen transfer başarılarının sırrı da burada…

26.12.2008

Detay





21 Aralık 2008 Galatasaray Beşiktaş maçından bir kaç kare.

Zinédine Zidane

Endüstriyel Futbol #2


Cezayir'in Djezzy'den sonra gelen ikinci büyük GSM Operatörü; Nedjma... Arapça'da yıldız manasına geliyor, ve sanırım reklam için yıldızını bulmuş gibi... Cezayir asıllı ünlü Fransız Zinédine Zidane. Bende hiç bir etkisi yok bu adamın ama kullandığım hattımdan gayet memnunum. Turkcell'e taş çıkartır, o derece...

En zor penaltı





-Penaltıyı futbolcu mu kaçırır, yoksa kaleci mi kurtarır?

-Penatlı kullanmak ne kadar zor olabilir ki?

-
Bir penlatı kaç kez tekrarlanır?


-
Doğru olan nedir?


Evet bütün bu sorularını bulabileceğimiz bir görüntü. Ülkemizde ceza sahasına bir değil en az üç-dört oyuncunun penaltı sırasında girmesi ve hakemlerin dikkatsiz davrandıkları konuların başında gelmesi açısından önemli bir örnek. Hakemi kendine olan güveninden, doğru bildiğinden taviz vermemesinden ve cesaretinden dolay kutlamak gerek. Darısı Süper Lig'in başına...

Asisti Yapan: Cassio Lincoln


Dile kolay; milyon dolarlar verilip, nice umutlarla, hem de kulübün maddi açıdan oldukça sıkıntılı olduğu bir dönemde geldi Cassio Lincoln. 10dan beklenen, Galatasaray orta sahasındaki yıllardır süren boşluğu doldurmaktı. Nice on numaralar gelmiş geçmiş, ancak hepsi akıllarda kalmamıştı. Hagi gibi yaşayan bir efsanenin ardından o takımda oynamak ve 10u özleyenlerin özlemlerini dindirmek hiç de kolay iş değildi hani.

Bütün bu beklentiler arasında yeni geldiği ülkeye alışmak işin zor kısımlarından birisiydi. Daha çok bir zaman geçememişti ki teknik direktörle yaşanan sorun ve kadro dışı kalmanın sonucu olarak, en basit tabirle “çocuk gibi” küstü Lincoln. Hakan Şükür ile birlikte gösterdiği davranış, Kalli tarafından otorite boşluğu olarak nitelendirilmiş ve çok önemli bir maç olan BJK dersinde cezası kesilmişti geçtiğimiz sezon. Küskün çocuğumuzun tavrı Kalli takımı bırakıp gidinceye kadar devam etti. Tabi bu arada lig de bitmek üzereydi ve bu saatten sonra toparlanmasını beklemek mucize olurdu. Nitekim öyle de oldu. Ligin sonlarında bir kaç kritik maçın alınmasında büyük katkıları olsa da, herkesin aklında ciddi soru işaretleri vardı Lincoln ile ilgili. Ama taraftarın gözünde öyle bir yeri vardı ki, sadece onu sahada görmek bile, sevgi gösterilerinin zirve yapmasına mani değildi.

Takvimler 23 Ağustos 2008’i gösterirken 2008-09 sezonun ilk karşılaşması Ali Sami YEN Cehenneminde Galatasaray ile Denizlispor arasında başlıyordu. Sezona damgasını vuracaklarının ilk sinyallerini veren isimler teker teker gollerini atmaya başlıyordu ve sırası henüz gelmeyenler bir sonraki haftaları beklemek zorunda kalacaklardı.

Çünkü ligin ilk yarısında Galatasaray toplam 38 golle ligin en yüksek sayısına ulaşacak ve bu gollerin 21 tanesinde Lincoln imzası olacaktı. Oynadığı mevkiye göre yadsınamayacak bir gol sayısına ulaşacaktı Lincoln. Tam 7 gol. Bunun yanında arkadaşlarına gol attırmak ise onun için daha eğlenceli bir uğraştı sanki, Tam 14 golün pasını vererek Türkiye Süper Liginin ilk yarı itibariyle asist kralı olacaktı.

Oynadığı futbolla herkesi şaşırtan bir Lincoln vardı artık sahada. Almanya’da izlemeye alıştığımız şık gollerini ve asistlerini her hafta bizlere sergiliyordu artık. Çoğu maçta “man of the match” ünvanını almadan sahadan çıkmaz olmuştu. Geldiği günden itibaren Alex De Souza ile kıyaslanmaya başlanan Lincoln, gösterdiği performansla bu kıyaslamada hak ettiği değeri görür olmuştu. Çoğu çevreler tarafından maça damgasını vuran isim, maçı çeviren adam, takımın beyni, Alex’in koşan modeli gibi daha bir çok kavramın başrol oyuncusuydu artık.

İyi biliyoruz ki Lincoln’un çok farklı bir karakteri var. Bunun farkında olan Skibbe ise durumu avantaja çevirmiş gibi görünüyor. Sanırım bu sene doğru yapılan işlerin başında Skibbe – Lincoln anlaşması var. Lincoln olaylardan çok çabuk ve derinden etkilenebiliyor. Üzerine yüklenildiği zaman performansında düşüklükler gösterebiliyor. Fakat üzerine sorumluluk yükleyip, ona güvendiğinizi gösterdiğiniz zaman ise canını dişine takmaktan zevk alıyor. En yakın örneğini Hertha Berlin maçında gösterdi bizlere. Hasan Şaş, Ümit Karan ve Ayhan Akman’ın yokluğunda takımın kaptanı olarak çıktı sahaya. Oynadığı oyundan aldığımız tat hala damağımızda. Bir maçta yapılabilecek bütün hünerlerini gösterdi bizlere. Uzun yıllar unutamayacağım maçlar arasına Benfica ve Hertha Berlin de girdi artık. Daha göreceğimiz çok güzel maçlar var bu sene, bundan da çok eminim.

Kewell, Arda ve Baros ile çok iyi bir uyumu var Lincoln’ün. Zeki oyuncular, böylesi yetenekli kişiler sanırım birbirlerini daha iyi anlıyorlar. Yerden oynanan toplarda bu dörtlünün karşısında dayanabilmek gerçekten çok zor. Yeter ki Galatasaray orta sahası defansına yardımcı olsun, ve savunma oyuncuları biraz daha dikkatli olsunlar. Galatasaray gol yemediği sürece bütün maçlarını kazanacaktır. Bu noktada De Sanctis’e de büyük işler düşüyor. Zaten bundan sonraki analizimiz de onun üzerine olacak.

25.12.2008

Efsane Onbir


Galatasaray Dergisinin Aralık sayısında yayınlanan bir makalenin sonucunda ortaya çıkan tablo.

"Galatasaray'ın yabancı futbolcuları konumuz. Galatasaray'dan teklif aldılar, düşündüler, kabul ettiler, sahaya çıktılar ve iz bıraktılar. Yetenekleriyle, yakaladıkları başarılarla, yaşadıkları sorunlarla... Peki Galatasaray'da forma giymiş yabancılardan bir onbir yapsak nasıl olurdu? İşin uzmanı 11 kişiye sorduk, efsane 11'i..."

Uzmanlar: Mehmet Şenol (GS Dergisi), Kanat Atkaya(Hürriyet), Ömer Kükner, Banu Yelkovan(Radikal), Ebru Kılıçoğlu(Sabah), Bülent Timurlenk(Sabah), Levent Tüzemen(Sabah), Ahmet Çakır(Zaman), İlhan Söyler(Hürriyet), Hasan Tankaya(GS TV), Kadir Çetin Çalı(DHA)

Galatasaray Dergisi - Aralık (134.-139. sy.)

24.12.2008

En Dişi Aslan


Işıl Alben...
Galatasaray Bayan Basketbol Takımının ruhu, biriciği...
Ali Sami Yen'de yerini her zaman alan En Dişi Aslan...
Güzellik, karakter, ruh...
Kimi ararsan var velhasıl...
Seviyoruz seni, iyi ki varsın...

23.12.2008

Mahalle Maçları


En sevdiğim kurallar minyatür kale diye tabir edilen oyunda vardır. Genellikle fazla oyuncu olmadığı zamanlarda oyun temposunu yüksek tutmak ve kaleciden tasarruf etmek amacıyla organize edilen bir oyun şeklidir.

Oyuna karar verme ve eşleşme: Baktık ki büyük sahada maç yapacak kadar fazla sayıda adamımız yok, çözüm bellidir. Hemen minyatür kale devreye alınır. Oyuncu sayısı elbette ki 2 ve 2 nin katları şeklinde olmalıdır ki açıkta adam kalmasın. Fakat sayımız 2n+1 şeklinde ise bir kişiyi oyun dışında bırakmak, olmadı gönlünü almak için hakem olarak tayin etmek gerekir.

Grup içinden en güçlü, futboluna güvenilen iki kişi -biz buna kaptan da diyebiliriz- eşleşmek için karşı karşıya gelirler. Çeşitli eşleşme yöntemleri bulunmakla beraber yaygın olanlar taşa tükürme ve adımlamadır.

Taşa Tükürme: Oyun içerisinde cebimizden düşeceği hesap edildiğinden hiç kimsenin yanında bozuk para bulunmaz. Bu yüzden para atışı yerine bu yöntem gayet sağlıklı biçimde kullanılabilir. Yassı bir taşın bir tarafına tükürülür ve havaya atılmadan önce yazı mı tura mı yerine ıslak mı kuru mu diye sorulur. Bundan sonraki prosedür para atışı ile aynıdır.

Adımlama: Eşleşmek üzere ortaya çıkan iki kişi birbirlerinden belirli bir mesafe uzaklıkta yüz yüze dönerler ve sırayla birbirlerine 10 ar adım atarlar. Kim kendi sırasındayken diğerinin ayağına kadar gelip üzerine basabilmişse eşleşmenin galibidir.

Eşleşmede ilk seçim yapacak olan kişi belirlendikten sonra ilk istediği oyuncuyu seçme hakkına sahip olmuştur. Sırayla birer oyuncu seçilir. Daha sonra ikinciler, üçüncüler ve adam kalmayıncaya kadar devam edilir.

Kale genişliği: Genellikle bir buçuk adım civarı bir büyüklüktür. Direk yada benzeri bir cisim bulunamayacağından 2 adet orta büyüklükte taş ile kurulur kale.

Sahanın boyu: 30-35 metre arasında değişir. Oynanan kişi sayısına göre daha büyük yada daha küçük olabilir.

Bel Üstü: Kalede kaleci bulunmadığından kaleye giden şutlar bel hizasının altında olmalıdır ki elle müdahaleye gerek kalmasın. Elle müdahale ederseniz cezası elbette ki penaltıdır.

Penaltı: Bazen 10 adım mesafeden, bazen de tam orta saha çizgisinden kullanılır. Kalede hiç bir oyuncu bulunmaz. Penaltıyı kullanacak olan oyuncu kaleye arkasını döner ve geri geri kullanır.

Korner: Kornerler genelde birikim hesabına yatırılır. Kazandığınız kornerler belli bir sayıya ulaşınca yerine penaltı kullanılır. Yaygın olanı 3 korner 1 penaltıdır.

Skor Tayini: yörelere ve elde bulunan zaman göre değişkenlik gösterir. Makbul olanı 10'da devre 20'de maçtır.

İş başka aşk başka



Futbol dünyasında alınması gereken ne kadar boşta futbolcu varsa hemen hemen hepsini aldık, hedefimiz Beşiktaş'ı "Dünya Takımı" yapmak.

Yıldırım Demirören - CNN Türk/2004


Taraftarın içinden gelen bir yönetici. Yöneticilik yetilerinden fazla taraftarlığını öne çıkaran bir işadamı aynı zamanda. Ailesi tarafından haylaz evlat olarak görülen ve tahminlerimce "Şirketlere bulaşma da git hobi olarak sevdiğin işi yap" denilmiştir kendisine. Aldığı bu gazla Beşiktaş'a milyon dolarları hibe etmiş ve karşılığında uzunca bir süre hiç bir şey beklememiştir. Tabi bir zaman sonra istifa etmesi gerektiğini söyleyenlere ise "Kulübün bana borcu var, alacaklarımı tahsil etmeden hiç bir yere gitmem" diyerek taraftarlarını çileden çıkarmıştır.

İşin maddi boyutu bir yana maç öncesi ve sonrası açıklamaları her zaman gündem yaratan, futbolcusuna, hakeme, taraftarına ve medyaya zaman zaman cephe alan bir duruşu var Demirören'in. Ateşe her daim körükle giden bir adam ayrıca.

Çok sevdiği Beşiktaş'a zarar verdiğini düşünüyorum ve bugüne kadar Demirören'den memnun bir taraftar olduğunu da sanmıyorum. Bazen şeref tribünündeki hareketlerini görüyorum ve yadırgamamak mümkün değil. En son Galatasaray derbisinde de gördük ki oturduğu yeri hak etmiyor ve bir o kadar da kaybetmek istemiyor.

Yöneticilerin sahaya inip hakeme gösterdikleri tepkileri bile az bulan bir başkan. Maç sonu açıklamalar arasında en akla yatkın olanı sanırım Mustafa Denizli'ye ait. Ondan başka kimse futbolculara suç bulmuyor, futbolcuları eleştiren tek isim Denizli... Geri kalan herkes birilerine suç atıyor ve başarısızlığı kabullenen yok.

Tahminim Demirören görevde kalmaya devam edecek ve bu başarısızlık silsilesinden tek zarar gören Mustafa Denizli olacaktır. Malum her olaya bir kurban gerek...

Endüstiriyel Futbol


Meğerse bir sebebi varmış "sahaya şamsiye alınmayacaktır" uyarısının. Tamam kulübe destek olalım, lisanslı ürünler kullanalım falan da... Kimse bir kaç lira verip alabileceği bir yağmurluğu 49 liraya almaz. Satın kapılarda 10 liraya, hem destek artsın, hem millet rezil olmasın.

Servet: İstikrar ve Azim


Süper Lig 2008-09 sezonunun ilk yarısındaki 16 maçın hepsinde 90'ar dakika, toplam 1,440 dakika sahada kalan bir savaşçı.

Geçen sene kendisine yakıştırılan biyonik adam lakabını o kadar hak etmişti ki, aynı performansı Euro 08'de de gösterdi. Doktorlar son olarak "Yeter, daha fazla oynarsan futbol hayatın riske girecek" demese kalan maçlarda da oynamaktan kendini alamazdı eminim. Hele ki Milli Takımda yaşanan sakatlıklar ve kadro sıkıntısı hat safhadayken.

Bütün bunların ardından lige iyi bir performansla başlamak her oyuncunun harcı da değildi hani. Ama kendisinden beklenenlerin aksine yeni sezona da fırtına gibi başlayan ve bütün maçları eksiksiz tamamlayan bir Servet izledik geride kalan 16 haftada. Zaman zaman saç baş yoldurtsa da, ölümcül hatalar yapmış olsa da; bu maçların sayısı 2-3 ü geçmez.

Kırılan elmacık kemiğine -gerçi Servet için elmacık kemiği biraz naif bir tabir olacak o yüzden biz ona elma kemiği diyelim- rağmen, son haftalarda yüzündeki ilginç maskeyle birlikte takımını yalnız bırakmadı yine... Bütün bu özverisini ve hırsını Trabzonspor ve Beşiktaş maçları gibi iki önemli derbide gol atarak taçlandırdı.

Yönetim devre arasında kendisiyle yeniden masaya oturacak ve aldığı ücret konusunda bir mutabakata varacak. Servet'in halen süren 1.5 yıllık sözleşmesi daha var. Ama aldığı ücretin fazlasını hak eden bir oyuncu olarak yönetimin bu durumu görmezden gelmeyeceğini umuyorum.

Tanrının Ayağı

Futbol Dilencisi



Ben basit bir 'iyi futbol dilencisiyim'. Elimde şapkam, dünyanın dört bir yanını geziyor ve stadyumlarda yalvarıyorum: "Tanrı rızası için, güzel bir maç lütfen!"

Eduardo Galeano / Uruguaylı Gazeteci-Yazar

Hagi vs. Einstein



İki profesör, tek ortak nokta...

Göt sadece oturur, ama kafa düşünüyor...

Turuncu


Uğuru var mıdır yok mudur tartışılır ama, aylarca beklemek zorunda kaldığım ve ilk fırsatta gidip aldığım formamın rengidir turuncu. En yakın GS Store binlerce kilometre uzakta olmasından dolayı ancak bir kaç hafta önce alma imkanım oldu. Çok sevmeme rağmen bir türlü giyemedim bir kaç maç. Dedim belki uğuru kaçar, sonra benden bilinir...

Ve nihayet dün gece geçirdim sırtıma o çok sevdiğim kutsal formayı. Gayet de uğurluymuş hani. Bundan sonra sadece maçlarda değil aynı zamanda günlük hayatta da t-shirt olarak giyeceğim günler yakın. Hele havalar biraz daha ısınsın...

Milan Baros - Gol İstatistikleri


21 Eylül 2008 Kocaelispor - Galatasaray: 2 Gol
28 Eylül 2008 Galatasaray - Konyaspor: 2 Gol
26 Ekim 2008 Eskişehirspor - Galatasaray: 1 Gol
30 Kasım 2008 Galatasaray - Hacettepe: 3 Gol
07 Aralık 2008 Ankaragücü - Galatasaray: 2 Gol
12 Aralık 2008 Genclerbirliği - Galatasaray: 1 Gol
21 Aralık 2008 Galatasaray - Beşiktaş: 3 Gol

Turkcell Super Lig Toplam: 14 Gol
Toplam Maç Sayısı: 16
Oynadığı maç sayısı: 12
Gol attığı maç sayısı: 7
Genel ortalama: 0.87 Gol
Oynadığı maç başına ortalama: 1 Gol
Gol attığı maç başına ortalama: 2 Gol

22.12.2008

Galatasaray vs. Beşiktaş

Maç saatine kadar çok heyecanlı olsam da, maçın başlama düdüğü çalındıktan sonra kendimde acayip rahatlık gözlemlediğim Turkcell Super Lig 16. hafta karşılaşmasıdır.

Maç saatine doğru eve gelip ilk kez giyeceğim turuncu forma ile odamdan ayrılıp salonun yolunu tuttum. Salon önünde sıralanmış karaborsacılar ve köfteciler yoktu, salona rahatça girip koltuğuma oturdum. Parası daha evvel ödenmiş olan Lig TV’yi açtım ve sehpada duran boş bardağa bir miktar Absolut koyarak yanına bir de puro yaktım ki; inan o an bendeki fiyaka Ali ŞEN’de bile yoktu.

Galatasaray maça fırtına gibi başlıyor, Beşiktaş ise sahanın her metre karesinde bu fırtınayı faullerden kurduğu dalgakıranlarla engellemeye çalışıyordu. Barış’a, Lincoln’e, Arda’ya ve birkaç kişiye daha ilk 30 dakikada tam 11 faul yapılmış fakat sadece Delgado bu toplu kıyımdan ceza alarak çıkmıştı. Bu dakikalarda ise orta sahanın sağ tarafından gelişen bir Beşiktaş atağı ilk kez Galatasaraylı oyuncular tarafından faul ile durdurulmuştu.

Öncesinde ise fırtına gibi başlayan maça Galatasaray ve Beşiktaş gollerle destek olmuş ve izleyenlere müthiş bir oyun sergilemişlerdi. Servet 8. dakikada, elinden kaçırdığı bir topa ikinci kez müdahale etmek isteyen Rüştü’den önce davranmış ve topu ağlarla kucaklaştırmıştı. Saatler 5 dakika sonrayı gösteriyordu ki güzel bir ara pasla ceza sahası içinde topla buluşan Delgado Arda’dan sıyrılıp beraberlik golünü atıyordu. Evet Delgado Arda’dan sıyrılmıştı. Pozisyon biraz garipti, maç boyunca belirli aralıklarla defans kurgusunun zafiyet vereceğinin sinyalleriydi aslında bunlar. Fakat iyi tarafı ise Arda’nın da maç boyu savunmasına yardım edeceği idi. Nitekim Bayrak Adam Arda maçın tamamına yaydığı güzel futbolunu dakikalar 14’ü gösterirken Beşiktaş ceza sahasına soldan girip bir penaltı yaptırarak bizlere işaret ediyordu. Bu esnada Holosko ile Rüştü arasında;

-Olum yaptın mı lan harbi bir şey?
-Valla indirdim ama penaltı değil mi?
-Ne sandın penaltı tabi, kaybol gözümü görünme…

Gibi bir diyalog geçiyor ve sahnede yerini alan 2008-09 gol kralı adayı Milan Baros Rüştü’nün sağından penaltıyı gole çeviriyordu. Tam bu sırada Rüştü “Hadi be, ters atladık yine, neyse bir dahaki sefer köşeyi tutturayım da gör sen” bakışı atıyordu…

İlk yarı bu skorla biterken ekran başındaki bazı taraftarlar düz mantık ile “ ilk yarı 2-1 bittiyse ikinci yarıda aynısı olur maç 4-2 biter ehehhe” gibi espriler yapıyor ve yanlarında oturan Beşiktaşlılardan okkalı küfürler yiyorlardı. Fakat maçın bitiş düdüğü ile birlikte iddaa oynamadıklarına pişman olacaklarından habersizlerdi tabi.

Maçın ikinci yarısında Beşiktaş “ya Nonda hiç oynamıyor adamlar 10 kişi, bizden biri çıksın da 10 a 10 devam edelim" diyor, bu teklif Galatasaray tarafından hemen kabul görüyordu. Hemen ardından Milan Baros’un Lincoln terbiyesizinden aldığı harika asistle durum 3-1’e geliyor şeref tribününde yerini alan Yıldırım Demirören “Ben kulübe o kadar para verdim olmuyor, adamlar resmen golcü almış, breh breh” diyerek o güzel golü alkışlıyordu. Bu durumu kendine yediremeyen Holosko ise sağ taraftan aldığı topa Allah ne verdiyse vurarak şeref tribünlerine bir gönderme yapıyor, ancak 66 da bir okus-pokus hareketiyle Uğur İnceman’dan sıyrılmaya çalışırken dalgakıranlara takılan Lincoln kendini yerde buluyor ve Rüştü-Baros cephesinde ikinci perde açılıyordu.

Evet bu kez Rüştü topun gideceği köşeyi bilmiş, fakat uyanık Baros “aynı köşeye de atsam bu sefer yerden vurmam” diyerek maçın sonucunu belirlemişti.

Maçın sonları yaklaşmış ama nedenini çözmediğimiz bir biçimde Nonda hala oyunda, Ümit Karan ise hala yedek kulübesinde genç kızların yeni gözdesi Aydın ile muhabbet halindeydi. Tribünlerden gaz veren Galatasaraylı eski topçu Tomas ise “Sabri girsene hadi ne bekliyorsun” diyor, bunun duyan Skibbe, “Harbiden ha, Baros çok gol attı, dur Sabri ile değiştireyim bari” diyip Milan Baros'u kenara çekiyor ve Ümit Karan’ın bir kez daha bedduasını alıyordu.

Durumdan memnun olan olan Galatasaray taraftarları ise “ Yav Beşiktaşlılar bugün sayı olarak azlar, hadi onların yerine de biraz bağıralım” diyip İnönü tribün klasiklerinden “Kartal gol gol golll ve Yıldırım artık yeter" adlı eserleri icra ediyorlardı.

Bu skorla ligin zirvesi biraz daha karışıyor ve spor yorumcularına gün doğuyordu. Ben ise masadaki votka bardakları ve puro izmaritlerimle birlikte salondan ayrılırken Erman Show yeni yeni başlıyordu.

20.12.2008

Seni sabaha kadar döverim




Gel, gel, ne olursan ol yine gel,
İster kafir, ister mecusi,
İster puta tapan ol yine gel,
Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir,
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...

Hazret boşa söylememiş, ama gelmişken bari akıllı olmak gerekir... di mi ama?

19.12.2008

El-Clasico



3.12.2008

Auf Wiedersehen


Bildiğin Terbiyesizlik...
Tek bir maçta bu kadarı da yapılmaz...
İşte Lincoln.


2.12.2008

Tribün Ateşi



Raaakibb ve haaakem kelimelerinin bolca telaffuz edildiği bi acayip program. Ne lan bu, ben neler kaçırmışım bugüne kadar dedirtmiştir. Ayrıca benim anladığım kadarıyla, Lincoln'ün sektirdiği top Hacettepelilerden fazla Beşiktaşlıları ve Fenerbahçelilieri tahrik etmiş, onu gördüm ben. Size ne ulan! Ayrıca bu papyonlu beni benden aldı gece gece, yanımda olsa gırtlaklayacam, o derece.

1.12.2008

Choco-prens



Ön bilgi: Petibör ve Finger birer bisküvi çeşididir. Marketten aldığınız bisküvilerin üzerinde görmüşsünüzdür mutlaka. Bilmeyenler kısa bir araştırma yapsın daha sonra yazının kalanını okusun. İşin tüm espirisi orda çünkü.

Sene 2002 yaz ayları, olay bir bisküvi fabrikasına yurt dışından tır ile bisküvi almak üzere gelen bir tır şoförü, bir yükleme şefi ve olayı bana anlatan bir abi arasında geçiyor. Yükleme şefi ve olayı anlatan abimiz Türk. Olayın baş kahramanı ise Çek Cumhuriyetinden bir tır şoförü. Malum biz erkekler tarzanca da olsa bir araya geldiğimizde futbol konuşulması muhtemeldir. Bu olayda da söz dönüp dolaşıp futbola geliyor. Sonra bizim meraklı iki türk tır şoförüne başlıyorlar sormaya;

şef: nasıl sizin orda da futbolu seviyorlar di mi?
tır şoförü: evet, bizim milli takım falan da iyi. severiz biz futbolu
bizim abi: bizim burda da çok severiz, maçları takip ederiz.
tır şoförü: türk futbolunu seviyoruz, adını duyurdu son zamanlarda.
şef: vay be abi görüyor musun, türk futbolu falan gururlandım valla.
bizim abi: he ya, helal olsun herife.
şef: peki usta galatasaray'ı duydun mu hiç?
tır şoförü: duymaz mıyım, elbette... uefa kupası final maçını falan da izledim.
bizim abi: ne maçtı ama, di mi?
tır şoförü: evet evet, hak etmişti galibiyeti.
şef: vay bee...
bizim abi: usta peki fenerbahçe?
tır şoförü: o ne ki? petibör mü? finger mi?
şef: pohahhaaa
bizim abi: pohahhaaa
tır şoförü: noldu yav? yanlış bir şey mi dedim ki?

Evet, tır şoförü Fenerbahçe ismini duyunca konu bisküviye geçti sanmıştır. Fenerbahçe'yi bir bisküvi markası sanarak petibör mü? finger mi? diye sormuştur. Bizim abi ve şef, güçlükle normale döndürülmüş duyduğuma göre. Tamam belki şu an için Fenerbahçe ismi de bir hayli biliniyor Avrupa'da ama, hani şu yakıştırılan "Avrupa'nın Yeni Prensi" ismi gerçekten çok komik. Türkiye sınırları içerisinde Avrupa'nın bir tek Prensi var, o da Galatasaray.

Bir de çokoprens var tabi. Dur bi dakika petibör müydü yoksa?