31.07.2009

TRT Spor


Türkiye radyo televizyon kurumundan beklenen yeni kanal.

Hali hazırda böyle bir kanal yok sanırım, ama olmaması için de bir sebep yok. Her alanda faaliyet gösteren birçok kanalın arasında eksikliği hissedilen bir kanal bence. TRT'nin son zamanlarda farklı dillere yönelik yeni açılımları oldu. Hazır bir ivme kazanmışken bir de bunu gerçekleştirirlerse vazgeçilmez kanalım olur kendisi.

Çeşitli müzik tarazlarını her kanalda bulmak zor bir iş değil. Ama çoğu kimsenin bihaber olduğu türküleri, sanat müziği eserlerini zaman zaman severek dinlerim TRT kanallarından. trt2 olsun, trt3 olsun bazen harika işler yapmaktadır.

Dille ilgili, tarihle ilgili birçok program ve belgesel sunulur bazen TRT kanallarında. Bunların da önemli bir seyirci kitlesi var eminim.

Spor konusunda ise gerçekten güzel işler yapıyor TRT. Hafta sonları maçlar devam ederken yapılan programlar, maç özetlerini birçok kanaldan önce vermeleri ise zaten ayrı bir güzellik. Bir de 2. ligle ilgili programlar var mesela. Spor kanalı için alt yapısı en müsait kanalların başında geliyor benim için tre. Zaten objektifliğine güvenim sonsuzdur. Yalan yanlış haber yapmazlar. Saçma sapan adamlar çıkarıp konuşturmazlar. Her zaman olması gereken seviyededir programları.

Olimpiyatlar olsun, sporun farklı dalları olsun her zaman yer alır TRT'de. Zaten kuruluş misyonu da bunu gerektirir. Devlet kanalı olması ve her kesime hitap etmesi gerekliliği temeli yatar altında. Hiç bir kanalda kayak şampiyonasını göremezsiniz. Yada su topu, su balesi veya ne bileyim okçuluk turnuvası. Ama zaman zaman TRT'de bütün bu sporlara ait yarışmalar ve özet görüntüler yer alırlar.

Benim istediğim ve birçok kişinin de beklediği bir kanal aslında TRT spor. Mevcut TRT kanalları içerisinde yapılan bütün spor programları tek bir kanalda toplansa zaten yayın akışı sürekli dolu kalır. Böyle bir kanalın açılması durumunda zaten birçok yeniliği ve yeni programları da beraberinde getirecektir eminim.

Bu konuda her hangi bir girişim yada proje var mı bilmiyorum, sadece benim mi aklıma geldi diye de sormadan edemiyorum.

Bir zaman tshirt de tasarlamıştım

Bir zamanlar galatasaray resmi sitesinde açılan yarışma için hazırladığım tasarımdı bu. Fena da değildi aslında. Çok da hoşuma gitmişti ama olmadı (ühühüü). Şakası bir yana kazanan tasarım hiç hoşuma gitmemişti. Nasıl birinci oldu anlamadım. Sanırım reklamı iyi yaptılar zamanında. Şimdi bir yarışma daha olsa ve ben de reklamımı blogdan ve galatasaraysözlük üzerinden yapsam kafaya oynarım. Oynarım di mi? peh...

30.07.2009

En kısa isimli Brezilyalı: Elano Blumer


Galatasaray.Org resmen ömür törpüsüdür. Bu gece bunu yeniden anladık. Gecenin bir vakti açıkladığı transfer bombalarına iyice alıştık. Neyse ki sonu güzel oluyor da uykusuz gecelere değiyor çoğu zaman.

Galatasaray'ın Lincoln ile bile dolduramadığı yıldız oyuncu eksiği bu sefer doldu gibi görünüyor. Lincoln ile alakalı daha önce yazdık çizdik, malum. Ama duran topları ne denli psikopat kullanıdığını bilmeyenler varsa mutlaka izlesin bu adamı. Yada az bekleyin zaten göreceğiz hep beraber.

Bana göre bu sene yapılan en büyük transferdir. Geriye bir tek mevki kaldı transfer ihtiyacımız olan. Onu da 5 yaşındaki çocuğa bile sorsanız söyler, burdan yazıp da ukelalık yapmanın alemi yok değil mi gece gece. :))




bonus:

Image and video hosting by TinyPic

29.07.2009

Buna Yorum da gelecek

28.07.2009

Çözüm sizsiniz

Yasaklar her zaman delinmek için var.
Ya ne sandınız ki?

27.07.2009

Endüstriyel dedikçe üzerimize geliyorlar



Nihayet 2009-2010 formalarının lansmanı yapıldı. Yapılmaz olaydı. Daha önce de söyledim ama bu formalara para verip almaya gönlüm razı olmuyor. Zaten Adidas bu forma tasarımı konusunda oldukça sıkıntılı ve başarısız bir firma bizim için. Bir de bizim şu reklam olayını abartmamız ve nerden geldiği belirsiz mor formamız, iyice suyunu çıkardı bu sezon için.

Başlayalım parçalıdan; ince bir ayrıntı ama parçalı formada sol göğüs kırmızı, sağ göğüs kısmı da sarı olması gerekirken tam tersi bir tasarım sunuldu bu akşam. Bu işte bir kasıt varsa amacı ne çözebilene aşk olsun. Yok yanlışlık yapıldı ise, yuh artık derim sadece.

Beyaz forma o kadar basit kalmış ki, sadece Türk Telekom yazısı dikkat çekiyor formada. Bildiğin bembeyaz bu, kırmızı nerde sarı nerde diye sorasım geliyor.

Yılın bombası ise mor forma. Hadi geçen sene turuncuyu yedik. Sarıyla kırmızının karışımı dedik en kötü ihtimalle. Ha bir de üst üste bir kaç maça bu formayla çıkıp kazanınca maçları, sesi çıkmaz oldu kimsenin. Uğurlu falan dedik, Hollanda milli takımını anımsadık falan derken öyle geldi geçti.

Ama kimse kusura bakmasın bu mor formayı kabul etmemiz beklenmesin. Şimdi tribünde binlerce taraftar arasında saçma sapan kombinasyonlar çıkacak. Sarı-kırmız-beyaz-mor-siyah-turuncu... Renk cümbüşüne bak, panayıra dönecek son sezonunda Ali Sami Yen. Kemikleri sızlayacak vallahi ecdadın.

Hadi bu formayı yaptınız, anlamadık da bir şekilde yutturmaya çalışacaksınız; Arda'yı kullanıp duygu sömürüsü yapmanın alemi ne? Elinde zaten beyaz ve parçalı formaları bulunanların bir çoğu farklı olsun diye mor formadan da alacaklardır. Maksadı kulübe katkı sağlamak olan bir çok taraftar rengine bakmaksızın alacaktır bu formaları. Ama işin altıda biraz çakallık var tabi. Taraftarın Arda'ya olan sevgisini bilen cin fikirli büyüklerimiz, lansmanı Arda'ya yaptırmakta hiç bir mahsur görmediler anlaşılan. Yemedik ama yedik sayın, napalım...

Ha bir de bu kadar basit bir font kullanılarak yazılan "Türk Telekom" reklamı da cabası olmuş formaların. Hiç mi göz-nizam yok Allah aşkına?

Turuncu formanın gözünü seveyim bu mor formanın yanında... Hiç değilse bu sene farklı bir tasarımla yeniden önümüze getirilebilirdi. Hazır Rijkaard da varken, turuncu-portakal falan hesabı... Bunu da mı biz söyleyelim yahu?

Küçük fanatik

23.07.2009

Deco misali gönlüm

Galatasaray hope Frank Rijkaard can lure Deco to Turkey

Galatasaray, the Turkish club, have launched an ambitious bid to lure Deco from Chelsea.

The portugal midfield player saw a proposed move to Inter Milan fall through last week and may be tempted by a reunion with Frank Rijkaard, the Galatasaray coach, who managed him at Barcelona, but personal terms may prove a serious obstacle.

http://www.timesonline.co.uk/...ticle6723866.ece

16.07.2009

Adamsın


"Benim kaptanlığım fikir alışverişi ve yönetim-futbolcu ilişkisini sağlamak üzerinedir.
Galatasaray Leeds United ile yarı final oynarken,
saha kenarında bir gazoz kutusu üzerinde Harry Kewell'ı izliyordum.
Şimdi onlara kaptanlık yapacak değilim."

Arda Turan - 2009

Yeni yıkanmış arabanın camını açan zevzek



Hepimizin vardır böyle arkadaşı, kardeşi yada bir tanıdığı.

Ya belli işte arabanın yeni yıkandığı, bir dur yada bir sor önce. Ne oldu yani arabaya biner binmez camı açtın da? Arabaya binmeden önce gördün muhtemelen, araba ışıl ışıl. Hadi onu fark etmedin, bindiğinde tüm döşemeler yepyeni, ön göğüste en ufak bir toz bile yok, camlar öyle temiz ki cam olduğu bile belli değil arabanın içerisinde. Ya gözün görmüyor da burnunda mı nefes almaz be adam. Mis gibi parfüm kokusu dolmuş içeriye işte. Onu geçtim, ayağının altındaki karton paspası da mı görmedin üzerine basarken. Bilmem ne oto yıkama diye kocaman puntolarla bastırmış adam. Yuhh yani sana, harbiden ohaa..

Gerçekten de insanı sinir eder bu zevzek herif. Arabanı yeni almışsın oto yıkamadan, sağ olsun arabayı kenara çekip anahtarı veren genç tembih de etmiştir:

- Abi bi kaç saat açma camları, iz yapmasın.
- Tamam canım sağol, al bakalım şunu da…

Sonra gidersin arkadaşların yanına, oturursun kafeye, gırgır şamata. Ortam değiştirmek gerekir bazen, yada arabayla iki tur atalım hava da serinledi hazır, piyasa yapalım. Çıkarsınız ortamdan, arabaya doğru giderken bir an aklınızdan çıkar arkadaşınızı uyarmak. Oğlum bak açma camları iz yapmasın diye.

Binersiniz arabaya, vızzzzttttt… Aha açtı yavşak camı.

- Napıyon oğlum?
- Camı açtım abi görmüyor musun?
- Ya oğlum ben de ondan diyorum ya!
- Sıcak abi, açmayalım mı?
- Abicim iki dakika duramadın dimi? Açacaz klimayı..
- Anaaa, ıslak bu..
- Ya var ya, ben sana bişi demiyorum, yeminle…

Noldu şimdi? Açtın da ne geçti eline hay yavşak. Oğlum senden arabayı mı esirgedik bugüne kadar, klimayı mı? Hele iki dakika sabretsen serinleyeceksin.

Hadi bunu arkadaş yaptı iyi, ne ala; kızar söversin küsmez de nasıl olsa. Peki ya anne, baba, sevgili falansa ne olacak? Direkt olarak iç sesle girilen muhabbete kayacak olay. Kendinle hesaplaşacaksın bir an. Dışarıya belli etmesen de baskı altında geçecek önündeki dakikalar. Arada gözün kayacak cama, sinirleneceksin durup dururken…

- Aşkım noldu gelen mi var arkadan?
- Yok bitanem, hayırdır?
- Ne bileyim, yan aynaya bakıp duruyorsun da…
- Yok aşkım bir şey.
- Aaa, bugün arabayı yıkamaya vermemiş miydin sen? Su izi var hep buralarda.
- Hııı hııı, evet…

Fark ettim de bu resmen umut sarıkaya tipi mutsuzluk tanımlarına uyan bir örnek.

15.07.2009

Karaman'ın ÖSS Başarısına dair


Sonsuz mesuliyet duygusu ile çalışmak insana huzur verir
Yılmaz Babaoğlu

İşadamı destek verdi, işçi çocukları ÖSS şampiyonu oldu

"Her Şey Seninle Başlar..." Çaresizliğin kader değil öğrenilmiş bir süreç olduğunu ve her insanın başarılı olmanın yolunu bulabileceğini anlatan Mümin Sekman'ın bu kitabı, ÖSS'de son dört yılda adını şampiyonlar listesine yazdıran Karaman'ın başarısının ilham kaynağı oldu. Bu kitabı çok beğenen bir öğretmenin Bifa bisküvilerinin sahiplerinden Necati Babaoğlu'na tavsiye etmesiyle Karaman'ın eğitimdeki makus talihi de değişti. 226 bin nüfuslu bu yoksul il, Bifa, Milli Eğitim ve valiliğin el ele vermesiyle eğitimde adeta bir devrime imza attı. Bu yılki ÖSS'de de Karaman, sayısal 1'de birinci, eşit ağırlıkta ikinci, sözel 1'de ise dördüncü sırada yerini aldı.

'Her Şey Seninle Başlar' kitabı ilham verdi

Karaman ÖSS'de geçen üç yılda olduğu gibi yine genel başarıda İstanbul, Ankara, İzmir, Kocaeli, Bursa gibi Türkiye'nin zengin illerini geçerek adını gurur tablosuna yazdırdı. 226 bin nüfuslu bu işçi kentinin eğitimdeki başarısının hikayesi ise adeta tüm Türkiye için örnek. Eğitim düzeyi oldukça düşük olan Karaman'da her şey, Mümin Sekman'ın "Her Şey Seninle Başlar" adlı kitabının Türkiye'nin en köklü sanayi kuruluşlarından olan Bifa'nın sahiplerinden Necati Babaoğlu'nun eline geçmesiyle başlar. Bir gün tanıdığı bir öğretmen kitabı Babaoğlu'na armağan eder. Kitap insanın öğrenilmiş çaresizliğin esiri haline gelmesini ve bundan başarılı olarak nasıl kurtulunması gerektiğini anlatır. Necati Babaoğlu kitabı okur okumaz kararını verir. Babası Yılmaz Babaoğlu'nun binbir zorlukla kurduğu, nice krizlerde ayakta tuttuğu ve bir sanayi devi haline getirdiği Bifa bisküvilerinin sosyal sorumluluktaki yeni rotası, Karaman'ın eğitimdeki makus talihini aşmasına yardım etmektir.

Yılmaz Babaoğlu bu fikrini İl Milli Eğitim Müdürü ve valilikle de paylaşarak Türkiye'nin en önemli eğitim projesine başlar. Karaman'da yaşayan her öğrenciye bedava kitap dağıtılacaktır. İlk seçim Mümin Sekman'ın kitabıdır. Tam beş yıl boyunca milli eğitim müdürü, vali ve Babaoğlu kol kola köylere kadar dolaşarak yılda 25 bin kitabı öğrencilere ücretsiz olarak verir. Babaoğlu, kitap verdiği her öğrenciden de bir söz alır: ÖSS'de başarılı olmak.

Bürokrat istikrarlı olunca projeler hayata geçti

İl Milli Eğitim Müdürü Sabahaddin Altun, Bifa'nın çabalarına en büyük desteği verenlerdendir. Sürgün edilmeden, siyasi kaygılar güdülerek tayini çıkmadan koltuğunda 5 yıldır oturmayı başaran nadir bürokratlardan birisi olan Altun, eğitimle ilgili kafasındaki projeleri de zamana yayarak hayata geçirme şansı bulur. Bifa'nın dağıttığı kitapların faydalı olabilmesi için okullarda ders başlamadan ilk 25 dakikayı "okuma zamanı" olarak ilan eder. Böylece öğrenciler sınav, ders, not kaygısı gütmeden ilkokuldan başlayarak her gün 25 dakikalarını okumaya ayırır.

Babaoğlu, bedava kitap dağıtmakla eğitimde sorunların çözülmeyeceğini bilir. Zira, Karaman'ın yoksul işçi ailelerinin çocuklarının kurtuluşu için önlerindeki tek seçenek eğitimdir. Bu nedenle Bifa'nın sosyal sorumluluk projesi kurumsallaşmak ve daha da önemlisi şirketin bir girişimi olmaktan çıkıp Karaman'ın eğitim projesine dönüşmek zorundadır. Babaoğlu derhal okul yatırımlarına başlar. Önce Bifa 1 İlköğretim Okulu'nu yaptırır. Ardından Yılmaz Babaoğlu İlköğretim Okulu ve Bifa Lisesi'ni kısa sürede bitirir ve hepsini tüm ihtiyaçları karşılanmış olarak Milli Eğitim Bakanlığı'na devreder. Ayrıca Özel Babaoğlu İlköğretim Okulu ve Özel Uğur Dershaneleri'ni kurarak bir yandan kendi eğitim yatırımlarına da girişir. Babaoğlu, eğitim yatırımlarının sonuçlarını bir süre sonra ÖSS'de il bazında Karaman'ın başarıyı yakalamasıyla almaya başlar. 5 yıl gibi kısa bir sürede Türkiye'nin ilk üç ili arasına girmenin getirdiği keyifle eğitim konusunda yeni projeler geliştirir. Bu sefer hedef aileleri de işin içine katmaktır. Bu doğrultuda ilde her yıl eğitim seminerleri düzenlemek için bir çalışma planı oluşturur. İlk semineri verecek kişi ise, tüm bu eğitim hamlesinin ilham kaynağı olan "Her Şey Seninle Başlar" kitabının yazarı Mümin Sekman'dır. Seminerin başarısı üzerine Babaoğlu bizzat İstanbul ve Ankara'ya giderek eğitim konusunda seminer verecek kişileri Karaman'a getirir.

İşte 5 yıl önce bir hayal gibi başlayan eğitim devriminin sonucu dün yine somut olarak alındı. Karaman, ÖSS sonuçlarına göre iller bazından yine gurur tablosunda üst sıralarda. Sayısal 1'de birinci, Eşit Ağırlıkta ikinci, Sözel 1'de ise dördüncü oldu. Kitap dağıttığı öğrencilerin verdikleri başarı sözünü tutmalarından dolayı son derece memnun olan Bifa'nın sahibi Yılmaz Babaoğlu ise ÖSS sonuçları karşısında tek cümlelik bir yorum yapıyor: "Gurur duyuyorum."


KARA TAVADAN BİSKÜVİ FABRİKASI ÇIKARDI

1936'da Karaman'da doğan Yılmaz Babaoğlu, okulu bitirdikten sonra babası Osman Bey'le birlikte kabzımallık yaparak çocuk denecek yaşta iş hayatına atıldı. Buradan elde ettiği birikimle 1960'lı yıllarda çok ortaklı olarak kurulan Bifa Bisküvi Fabrikası'na ortak olarak girdi. İlerleyen yıllarda işin başına yönetici ortak geçen Yılmaz Babaoğlu, cesur girişimleriyle kara tavalarda bisküvi üretimi yapan küçük bir işletmeyi modern ve çağdaş bir fabrikaya dönüştürdü. İş yaşamında Karaman'a yatırım yapmayı ilke edinen ve bundan asla vazgeçmeyen Yılmaz Babaoğlu, Bifa Bisküvi'den başka Bifa Oluklu Mukavva, Bifa Un ve Gıda ile Babaoğlu Yem ve Tavukçuluk'u da kurarak yaklaşık 1500 kişiye iş imkanı sağladı. Bifa, eğitim ve spor alanında da ciddi yatırımlar yapıyor.

İŞÇİ KENTİ KARAMAN'IN EĞİTİM DIŞINDA İMKANI YOK

Bifa'nın çabaları ilde eğitim alanında ciddi bir rekabete de vesile oldu. Tam 11 dersane açıldı. Ancak diğer illerden farklı olarak Karaman'da dersaneler okullarla rekabete girmek yerine, onların tamamlayıcı bir parçası gibi hareket ediyor. Nitekim ilin en büyük dersanelerinden Sabah Dersanesi'nin yöneticilerinden Ümit Şaştım, "Karaman'da veli-okul-dersane işbirliğini kurduk. Üç aktör de ortak hareket ediyor. Üstelik amaç sadece ÖSS değil. Eğitim kalitesi" diyor. Birlikte projeler ürettiklerini ve dersane öğretmenlerinin saat kaç olursa olsun rahatlıkla velilerin evlerine giderek öğrencilere yardımcı olduklarını belirtiyor. ÖSS'deki başarının ardında da bu işbirliğinin yattığını ifade eden Şaştım'ın şu değerlendirmesi, Karaman'ın "çaresizliğini" nasıl başarıya dönüştürmek zorunda olduğunu da özetliyor: "Karaman zengin bir yer değil. İşçi kenti. Kimsenin eğitim dışında başka çaresi yok. Bu nedenle eğitime yapılan her yatırım karşılığını buluyor." Bifa'nın sahibi olduğu Uğur Dersanesi'nin yöneticilerinden Ali Konukseven ise Karaman'ın maddi durumunu düşünerek fiyatları mümkün olduğunca düşük tuttuklarını belirtiyor. Konukseven, "Başka illerdeki dersaneciler bize şaşırıyor. Bu fiyata dersane işler mi diyorlar.

TBMM, BABAOĞLU'NA BUGÜN ÜSTÜN HİZMET ÖDÜLÜ VERECEK

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) her yıl verdiği onur ve üstün hizmet ödüllerinden birisine 2009 yılı için Bifa'nın kurucusu Yılmaz Babaoılu da layık görüldü. Ödül bugün Meclis'te yapılacak törenle TBMM Başkanı Köksal Toptan tarafından takdim edilecek.

İŞTE KARAMAN'IN ÖSS KARNESİ

* 2006'da Karaman ÖSS'de en başarı iller sıralamasında 28. sırada yer aldı.
* 2007'de üniversiteye en çok öğrenci gönderen 4. il oldu. Eşit ağırlıkta Türkiye ikincisini, sözel ağırlıkta üçüncüsünü, sayısal ağırlıkta ise beşincisini çıkardı.
* 2008'de sayısal ağırlıklı puanda 5. il, eşit ağırlıklı ve sözel puanda 6. il oldu. 145 ve üstünde puan alanların yüzdesine göre ise Karaman Türkiye şampiyonu oldu.
* 2009'da sayısal 1'e göre birinci, eşit ağırlıklı puana göre 2., sözel 1'e göre ise 4. sırada yer aldı.

http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=125945

200

Az mı çok mu tam bilemedim.
İyi kötü emek verilerek yazılmış 200 post.
Tam gaz devam, görüşürüz...

.

14.07.2009

Komutan Logar ve Cassio Lincoln



Filmi en son izleyenlerdenim. Cem Yılmaz'ı seven birisi olarak filmi beğendiğimi söyleyebilirim. Ama Cem Yılmaz'ı ve daha önce yaptığı işleri seviyor olmam, objektif olmama engelse orasına da karışmam. Çıksın yapsın o zaman başkaları da, izleyelim. Bir şeyi eleştirirken kuru kuru, öküzlemesine eleştirmek kadar komik bir şey yoktur. Beğenilmeyi eleştirilmeyi kendisi de seviyor Cem Yılmaz. Hatta diyor ya gösterinin birisinde, "hiç kimseye zorla bir şeyi sevdiremezsin, hele filmi hiç. Adam ışık der ses der, şunu beğenmedim bunu beğenmedim der bir bahane bulur." Bulur gerçekten de, milyon dolarlık proje bile olsa eleştiren kişinin umrunda değildir. Diyor ya hani, "Böyle uzaylı olur mu?" yada "Hamam filmini izledim ama Türk neden alttaydı?" bakış açısı çok önemli işte...

Arog ve Gora tamamen bilim-kuguya dayalı, en son teknoloji ile trilyonlar harcanmış projeler değil. Sanayide yapılma uçan daireyle uzaya, uzaylıya farklı bir bakış, Türk milletinin karakteristik özelliklerinin teknolojiyle, uzaylıyla sentezi. Her iki filmi de beğenmenin basit yöntemlerinden birisi, acaba o sahnede ben olsam aynı şeyi söyler miyidim? aynı tepkiyi verir miydim? gibi yaklaşmaktır. Gerçekten de bazı sahneler var ki ahaha, ben olsam ben de aynı repliği kullanırdım diyor insan. Yada harbiden ya çok doğru nasıl gelmiş aklına, vay yavşak vay... diyor insan. Kendi tabiri ile beğenilme bir yerden sonra küfre kadar gidebiliyor, biz bu kadarla yetinelim.





İşte nerden aklına geldi yahu dediğim sahnelerden birisi. Aylar önce "Mahalle Maçıları" adı altında yazdığımız yazıda maçın ilk kurallarından birisidir bu hareket. Postun tarihi biraz ileri ama, ojianli ilk olarak galatasaraysozluk'de yayınlanmıştı. Sonra çıkıp demeyin yani filmle post yakın tarihler diye. :)

Mahalle maçlarında bizim yanımızada bozuk para bulunmazdı. Ya gerçekten paramız olmadığından, yada düşmesin diye yanımıza almadığımızdan. İşte bu yüzden top-kale seçimini belirleyecek olan para atışı yerine yaş mı kuru mu atışı yapılırdı. "Taşa tükürme" diye de tabir edilen bu olay meğersem bir milyon yıldır varmış.




Rıdvan Dilmen'in efsane repliği ise maçın ve filmin son saniyelerinde güldürüyor. Arif'in yerden 5 metre yükselip de o mesafeden yaptığı yarım vole tarzı vuruşu kaçırması beklenemezdi zaten.

Filmden en çok sevdiğim sahnelerden birisi de Komutan Logar'ın Arif ile yer değiştirdiği son sahne. Komutan Logar'ın bir milyon yıl öncesine gidişi ve artık paralel evrende yaşayacak olması. Gerçi çok falza da yaşadığı söylenemez ama olsun. En azından orada olduğu bilmek sevindirici. Peki neden mi seviyorum bu sahneyi? Komutan Logar'ı Cassio Lincoln'e benzettiğim için olabilir mi acaba?

Uzun zamandır Lincoln ile ilgili yazmayı düşünüyordum, kısmet Arog'u izledikten sonra yazmakmış. Git dostum, ne olursun git, kendinen nefret ettirmeden git... Çok sevdik ulan seni suç mu? Yapmadık kapris, etmedik hata bırakmadın ama yine de savunduk seni hep. Geldiğin sezon oynadığın bir kaç maç ile gönüllerimizde taht kurdun önce. Sonra devre arasında koydun gittin, gelir dedik. Biz onu sevdik, bize dönecek tekrar dedik. İkinci yarısında yattın resmen koca sezonun, olsun dedik; ilk senesi daha, alışacak yine coşturacak bizi dedik. Çok da yanılmadık aslında, bu sezonun başında yine gönüllerimiz fethettin. Yaptığın asistlerle attığın gollerle ilk yarının en başarılı futbolcusu oldun. Ta ki Efsane Kaptan Bülent gelinceye kadar. Aslında ben Bülent hakkında da hiç yorum yapmadım. Sadece ilk geldiği maç ertesinde durun bakalım bu ilk Avrupa sınavı, devamı da var, hem bir de ligde görelim demekle yetindim. En iyi sini yaptığıma inanıyorum. Bende yeri ayrıdır Bülent'in. Ne kızabilirim ona, ne de eleştirebilirim acımasızca. O yüzden Bülent ile ilgili duygularımı bastırmayı tercih ediyorum, iyisiyle kötüsüyle...

Ama Lincoln öyle değil işte. Hani bazı kızlar vardır, peşinden koşturur sizi. Önce aşık eder kendine, sonra kaçıp gider. Gelir kapris yapar, gider naz yapar. Ele avuca sığmaz bir türlü. Arkadaşlarınız ne kadar nasihat etse de, ne diller dökse de, aşık olmuşsunuzdur bir kere. Seversiniz, hatalarını görmezden gelirsiniz. Lincoln de böyle bir kızdır işte. gözü kara sevilen, her yaptığına göz yumulan. Olayın patlak verdiği nokta Bülent ile olan tartışmalarıydı. Lincoln orada oyundan alınmalı mıydı, kalmalı mıydı orası ayrı konu. Ama oyundan çıktıktan sonra o kadar tepki vermenin de lüzumu yoktu. Hele yönetim-futbolcu-teknik direktör arasında yaşanacak olan bir krize yol açmanın bir tarifi ve telafisi olamaz. Zaten bu olaylar zinciri değil miydi bizi bu sene şampiyonluktan koparan? Biz kadar avantajlı ve güçlü bir ekip daha var mıydı ki?

Kızgınız sana Cassio beyimiz. Bu taraftar yine de unuturdu yaptıklarını. Rijkaarda bağrına basardı belki gelseydin. Ama artık çok geç. Biliyorum ki o bonservisi karşılayabilecek bir kulüp bulamayacaksın. Çünkü ederin gerçekten o para değil. Bakma sen o paranın verildiğine. Dedik ya Komutan Logar'a benzettim seni ben bir kere. Sen bize en ihtiyacımız olan zamanda geldin. Bir amiral, bir kahraman, bir kurtarıcı olarak gördük seni. O kadar sevdik ki, Alex&Lincoln mukayeselerinde gözü kapalı seni savunduk. Alex'in Fenerbahçe'ye olan katkısı kadar katkın olmasa da, seni birinci ilan ettik hep. Hatta abartıp seni Hagi ile karşılaştırma cürretinde bulunanlar bile çıktı, gerçi biz onlara hadi ordan dedik ama olsun. Bunu bile düşünenler oldu, o derece sevdik seni.

Arif'e son dakikada hızır gibi yetişen, Gora'ya gitmesi için son şansını sunan Logar gibi sevdik. Arif ka-fa 1500'ü satmıştı ilerisini düşünmeden. Ceku'su da Gora'da doğum yapmayı isteyince, hurdacıya sattığını söyleyemedi kızcağıza. Biz de Hagi'nin yokluğunda sana sarılmayı düşündük. Yeni bir Hagi olur mu dedik sessiz sessiz. Ama bırak Hagi'yi, onun çalınan cep telefonu kadar değerin kalmadı gözümüzde.

İşte bu yüzden istiyorum ki, Logar'ın son sahnede 1.000.000 yıl öncesine gönderildiği gibi sen de git oraya, orda kal. Gelme bir daha...

Git kendinden nefret ettirmeden, n'olur..

Devşirmelere Yanıt: Nevin

1986 Mersin doğumlu, 100 mt engelli yarışlarının yeni yıldızı: Nevin YANIT.

Devşirme değil, Etiyopyalı hiç hiç değil, umarım Süreyya gibi karakteri zayıf da değildir. Sporun her alanında irili ufaklı başarılar yaşar olduk. Bunlardan birisi de defalarca göğsümüzü kabartan, ama sonradan yaşadığı ve yaşattığı olaylarla çoğu kesimin nefretini kazanan Süreyya Ayhan.

Başarı her zaman karakteri değiştirir mi emin değilim ama, Süreyya için böyle olduğu su götürmez bir gerçek. Çoğu kişi bilmez, Karaman Kemal Kaynaş stadınının etrafında özel sentetik bir pist var. Yapımına dönemin Spor Bakanı, Karaman Milletvekili Sayın Fikret Ünlü önayak olmuştu. Epey de maliyetli bir yatırımdı. Fırsatım olursa fotograflarını da çeker yollarım ilk izinde. Neyse efendim, Süreyya Ayhan'ın malum başarılarından sonra Sayın Fikret Ünlü, hem Süreyya için bir antrenman sahası olsun, hem büyükşehirler dışında medyadan uzak rahat bir antrenman dönemi geçirsin, hem de görev aldığıdönemde Karaman'a bir şeyler bırakabilme adına bu pisti yaptırmıştı. Dana önce bahsettiğim Kemal Kaynaş Stadyumunun etrafına yapıldı bu pist. Daha sonra Karamanspor'un amatör kümeye düşmesi ile birlikte maç bile yapılmaz oldu. Etrafındaki özel piste ise, "Süreyya Ayhan Sentetik Pisti" gibi bir isim de verildi ama tam aklımda değil şu an. Eskiden amatör futbol kulüplerinin maçlarının oynandığı dıştaki sahanın yerine de olimpik bir yüzme havuzu yapıldı Fikret Ünlü tarafından. Sanırım bu da çoğu ilde olmayan bir yatırım.


Diyeceğim o ki, Süreyya Ayhan gibi bir sporcunun çıkması, hiç alakası olmayan Karaman'ı bile bu denli etkilemişti. Demek ki futbol dışındaki sporlara biraz daha öenm verilirse, danışmanlık ve eğitmenlik hizmetleri daha yaygınlaştırılırsa nice sporcular çıkaracak bu topraklar. Nevin Yanıt da bunlardan birisi.

2006'da Türkiye Üniversitelerarası Atletizm Şampiyonası ile başladığı porfesyonel spor hayatına 100 metre ve 100 metre engelli yarışlarında birinci olarak adını yazdırdı. Daha sonra yine 2006 da Valencia'da düzenlenen Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası'nda kazanılan 100 metre engelli birinciliği, 2007 Avrupa 23 Yaş Altı Atletizm Şampiyonası 100 metre engelli birinciliği, 2009'da ise Pescara-İtalya'da düzenlenen Akdeniz oyunlarında ve Sırbistan'da düzenlenen Yaz Üniversite Oyunlarında kazanılan 100 metre engelli birincilikleri.

Nevin, hem elinde tuttuğu Türkiye rekoru hem de Olimpiyatlar tarihinde bir kısa mesafe yerışında yarı finale yükselen ilk Türk atlet olması nedeniyle Türk Atletizminin yetiştirdiği en iyi kısa mesafe koşucularından biri sayılıyor.

Halen Fenerbahçe'nin lisanslı sporcusu olan Nevin Yanıt, kendinden çok uzun süre daha bahsettirecek gibi görünüyor. Umarım bu ülke gençlerine sahip çıkılır da, tekrar Elvan gibi devşirme atletlere ihtiyaç kalmaz. Elin Afrikalısına sahip çıkıp anlık başarılar kazanmak yerine, aynı desteği kendi ülkendeki gençlere verirsen, kısa vadede olmasa da uzun vadede başarıların gelmesi kaçınılmaz.

Fenerbahçe'yi Fenerbahçe olarak yazmak

Fenerbahçe'yi Fenerbahçe olarak yazmak öncelikle Türk Dil kurallarının gereğidir. Keza diğerleri içinde aynı durum geçerlidir. Beşiktaş'ı Beşiktaş olarak yazmak, Beşiktaş'a saygı göstermek değildir illa ki. Seversin sevmezsin ayrı mevzu ama eğer kullandığın dile saygın varsa bunu böyle yazmak zorundasın.

İster sanal ortamlarda olsun, ister en sıcak en matrak arkadaş ortamlarında; illa ki karşınızdaki kişiyle girilen futbol muhabbetlerinde arkadaşınızı yada muhattap olduğunuz artık kim ise, kızdırmak iiçin kullanacağınız ilk materyallerden birisi tuttuğu takımın ismidir.

Bazen kelime oyunu, bazen harf oyunu bazen de daha sevisesiz isim tamlamalarıyla gelen atışmalar, zaman zaman hakaret boyutunda çirkinlik gösterebilirler. Öncelikle kendi kulübüme, Galatasarayıma olan sevgi ve saygının gereği olarak "Galatasaray" şeklinde zikredilmesini isterim. Bunu istemem için de aynı saygıyı göstermem gerekir.

Dilni seven, Tükçe'ye biraz olsun saygısı olan kişi, nefret ettiği takım bile olsa, adını düzgün yazsın.

Halı saha maçı ayarlamaya çalışan gencin dramı



Üniversite yıllarında genellikle yaz aylarının akşamlarında yaşanırdı bu sorun. Herkes memlekette, beraber vakit geçirmeler, akşamsefaları, bazen halı saha organizasyonları... Gündüzleri cafe, çay bahçesi vs. mekânlar, akşamları bilardo, kâğıt gibi zaman geçirgeçleriyle uğraşılan saatler.

Neyse efendim olaya dönecek olursak; ne zaman kâğıt oynamaktan sıkılsak mutlaka cin fikirlinin birisi ortaya atılır "hadi olum maç ayarlayalım, saat daha erken" derdi. Tabi bu söylemin saat 22:00 den aşağı ortaya çıktığı görülmemiştir.

x- Bak olum valla ya, gidek..
y- Oğlum geç oldu.
z- Ya kimi bulacaz bu saatte?
x- Bak abi yazıyorum; masada 4 kişiyiz, 4 de sinek etti mi sekiz?
y- Eee?
x- Cava..(yan masaya seslenilir, arkadaşın lakabı Cava..)
Cava: Ne var..?
x- Ortağım maç yapıyoz yazıyım mı sizi de?
Cava: kaç kaç? (saati kastediyor)
y- Aramadık daha, arayalım haber ederiz..
Cava: olur, ortağım..

x- Hacı abi, iyi geceler.(hacı abi halı sahanın sahibi sakallı bir amca)
Hacı: Aleyküm selam gençler, hayırlı geceler.
x- Hacı abi 12-1 boş mu
y- Olum ne 12-1 i, 11-12 yi sorsana?
x- Ya bi sus amk... Yok Hacı abi sana demedim pardon, hacım 11-12 boş mu?
Hacı: Açık sahada var boş yer (yan yana iki saha var birisinin üzeri kapalı değil o zamanlar)
x- Olum açık saha var onu alıyım mı 11-12?
z- Yok olum geçen de götümüz dondu, oynamam ben amk...
s: Ya olum bişi olmaz işte gidelim..

...bla bla bla...

11-12 açık saha alınır, yan masa teklifi kabul etmiştir. Ama toplamda 12 kişi vardır. Saha boyutlarına göre genelde 7-7 oynandığı için geçmişteki maçlar, 6 ya 6 zorlu geçer diye tahmin edilir ve 2 adam daha bulmaya gelir sıra... Derken öyle yada böyle bir kişi daha bulunur. Sıra son adama gelmiştir. Bütün olasılıklar denendiği halde hala bir kişi eksiktir.

x: Sabri’yi arayalım

[ evet Sabri diye bir arkadaşımız vardı, Sabri Sarıoğlu'ndan eksik kalmasın, çok severdik, Galatasaraylıydı. iri kıyım ve oldukça dengesiz olduğu için, genelde oynadığı maçlarda bir kaç sakat çıkarırdı sahadan, bildiğin kasap yani.. Ama çok iyi niyetli, temiz kalpli ve saf bir arkadaşımız olduğu için yine de severdik kendisini]

y: Ara hemen...
x: Alo..
Sabri: Efendim.
x: Ortağım nerdesin bekliyoz..
Sabri: Hayırdır?
x: Oğlum maç var ya..
Sabri: Ne maçı haberim yok..
x: Oğlum haber vermediler mi sana?
Sabri: yok arayan olmadı valla.

arkaya dönerek;

x: Ahmeetttt, hani Sabri’yi arayacaktın olum adama neden haber vermedin?
[gülüşmeler]

Sabri: Sorun değil kardeşim, siz beni alın geçerken.
x: Tamam Sabrim, geliyoz yarım saate.
Sabri: görüşürüz...

Evet genelde son adam bu şekilde bulunurdu ve genellikle aynı kişi olurdu. 2-3 arabaya dağılarak hızla bütün evlere gidilir, üst baş alınır ve halı sahanın yolu tutulur. Tabi çekilen bu zahmetler ve koşturmacalar, maç başladığı andan itibaren yerini heyecanlı bir 60 dakikaya bırakır.

13.07.2009

Widzew Ultras




Widzew Łódź. Polonyanın en ateşli taraftarına sahip takımlarından birisi. Tam adı; Klub Sportowy Widzew Łódź. Polonya ligi olan Ekstraklasa'da 1910'dan beri mücadele ediyorlar. 1981, 1982, 1996 ve 1997 yıllarında 4 kez şampoiyonluğa ulaşmışlar. Maçlarını 10.000 kapasiteli Stadion Widzewa Łódź'da oynuyorlar ve resmi renkleri kırmızı-beyaz-kırmızı.Widzew Ultras ise taraftar gruplarının adı.

Bu takımda benim dikkatimi çeken çok ateşli bir taraftara sahip olmaları ve bazen bu heyecan neticesinde bir benzerini hatta daha beterini Tükiye liginde gördüğümüz tarzda pankartlar açmaları. Önce o pankarta bakalım;



Evet, sanırım size de tanıdık geldi. Gerçi en azından ne yazılıp çizildiği görülebiliyor ama yine de ters bir pankart. Rakip takımları tarafından fotograflanıp, ölümsüzleştirilen bir pankart hem de.



12.07.2009

Ailecek Galatasaraylı olmak


Kombinelerde indirim sebebi olabilecek durumdur ailecek Galatasaraylı olmak.

Ama aslında emin değilim, hatta kesin bir fikrim bile yok. Çünkü ailecek kombine almaya gitmedik hiç. Gerçi bırak aileyi kendi başıma da gitmedim kombine bilet almaya. Ya aslında şunu da söylemeden geçemeyeceğim, hani "Ali Sami Yen'e hiç gitmemiş taraftar" var ya yerden yere vurduğunuz; o benim işte. Annem, babam ve iki kardeşim de bu gruba dahil. Şimdi o zaman bazılarına göre biz, Galatasaraylı bile değiliz.

Daha önce kardeşim hakkında biraz bahsetmiştim, bana böylesine ayar verebilen bir kardeşe sahibim ne mutlu. Galatasaray maçlarının olduğu günler, Galatasaraylı olmayan akrabalara gitmeme hakkını kullanan, ya evde oturan yada illa ki bir yerlere gidilecekse Galatasaraylı eşe dosta gitmeyi tercih eden bir babam, ve babamın bu hassasiyetine dikkat eden bir annem var. futboldan çok anlamasa da, kendisini kızdırdığımız zamanlar "bak Fenerbahçe’yi tutarım haa.." diyerek bizi yola getirse de, Galatasaraylıdır annem de.

Diğer kardeşim de bizlerin olduğu gibi Galatasaraylıdır, hem de benim kadar sıkı bir taraftar. aldığım lisanslı ürünlerin alayına çöker hatta, o derece fanatik. Öğrenci olmasa gösterirdim ben sıpaya, ama neyse okulu bitsin hele. Yeğenlerine elbet alacaktır GS Store'dan hediyeler.

Yeğenler demişken, onun da ilk adımlarını atacağım inşallah yakında, hele bir nişan olsun, arkasından hemen düğün, çok geçmeden Galatasaraylı nüfusuna yeni destekler gelecek. Yani aileden fire olmaz çok şükür.

İstisnayı bozan tek durum sevgilim olsa da, onun da bir yolunu bulacağımı düşünüyorum. Şöyle böyle değil, fena Beşiktaşlı. Vazgeçer mi bilmiyorum ama ben onu öyle de seviyorum.

İşte böyle sevgili okurlar. Aile bireylerinin tamamının yada bir çoğunun Galatasaraylı olması elbette güzel bir duygudur. Beraber sevinip beraber üzülmelere sebep olabilir. Ama aksi durumlarda strese gerek yok.

Şimdi Reklamlar!


2009-2010 sezonu için hazırlanan ve taraftar için satışa sunulacak olanlarındaki reklamları beni fena halde rahatsız ediyor formaların.

Sponsorluk anlaşmalarının müeyyidelerini bilmiyorum ama taraftar formalarında reklam olması şart mı acaba? son senlerde Ülker reklamlı formaları alıyoruz. Kolunda vardı sadece reklam. Ama bu sene gördük ki sırtında da olacak.

En son gittiğim halı saha maçında patronun göz tacizlerine fena halde maruz kalmış bir taraftar ve "Ülker’e göre" rakip firma çalışanı olarak rahatsızım arkadaş bu konuda. Hele bir de bulunduğunuz ülkede o sektörde sadece Ülker ve sizin çalıştığınız şirketin fabrikası varsa daha da içler acısı oluyor durum. Formamı giyip yolda sokakta gezerken bile, "Türk müsünüz" muhabbetinden sonra gözlerin formaya takılması sonucunda laf dönüp dolaşıp nerde çalıştığıma geliyor bazen. Eee adama bizim şirketi söyleyince de formayı daha bir dikkatli süzüp resmen "be üzerindeki ne ya?" bakışı çakıyor...

Ne çalıştığım şirketten vazgeçebiliyorum ne Galatasarayımın formasından. Hadi kolda olanları kıvırıp falan saklıyorduk ama sırtımızdakini ne yapacağız?

Çok dertliyim bu konuda gerçekten.

9.07.2009

Bir taraftarın cebine sığdırabildikleri

umutları,
sevinçleri,
daha önce yaşanmışlıklar,
geçmiş maçların kokusu,
bir tutam gözyaşı,
onlarca kupa,
binlerce bayrak,
biraz memleket toprağı,
kucak kucak çiçekler,
kornalar,
konfetiler,
çelenkler...

bunların hepsi aynı anda sığar isteyenin cebine.

ama bunlar yerine,
futbolla,
taraftarla,
sporla,
hele galatasarayla,
ilgisi olmayan ne varsa,
yanında getiren kişin,
götüne sokmak gerek...

genç,
yaşlı,
kadın,
erkek,

ayrımı yapmaksızın hem de...

Ezequiel Garay gelse olabilecekler

garay...
galatasaray...
çağrışım...
vs...
Olmaz olmaz demeyin.
Ezequiel Garay

.

Dünyanın en golcü kalecileri


Uluslararası Futbol Tarihi ve İstatistikleri Federasyonu (IFFHS), bugün yaptığı değerlendirme sonrası tüm zamanların en golcü kalecilerini açıkladı.

İşte tüm zamanların en golcü kalecileri;

KALECİ..............TAKIMI..................ÜLKESİ............GOL
1. Rogerio Ceni.....São Paulo FC............Brezilya..........83
2. José Chilavert...CA Peñarol Montevideo...Paraguay..........62
3. René Higuita.....CS Deportiva Pereira....Kolombiya.........41
4. Jorge Campos.....Puebla FC...............Meksika...........40
5. Johnny Vegas.....Cienciano del Cusco.....Peru..............37
6. Dimitar Ivankov..Bursaspor...............Bulgaristan.......34
7. Álvaro Alfaro....CD Atlético Balboa......El Salvador.......31
8. Hans-Jörg Butt...FC Bayern München.......Almanya...........28
9. Marco Cornez.....Deportes Iquique........Şili..............24
10.Dragan Pantelic'.Radnicki Nis............Yugoslavya........22
11.Zarko Lucic......FK Mladost Podgorica....Karadağ...........21
...Nizami Sadigov...Turan Tovuz.............Azerbaycan........21

6.07.2009

Surinam asıllı Hollandalılar

Soldan sağa: vinca, okan, surinam asıllı hollandalı, bildiğin sarı hollandalı


96'da Hollanda gezisinde es-kaza maç teklif etme hatasında bulunduğumuz takımın bazı oyuncularının da dahil olduğu insanlardır.

O zamanlar gencim, hızlıyım, şimşek gibiyim, çok tehlikeliyim, gözlerim cavcaklı, gözlerime bakacak delikanlı bulamıyorum.(İstanbul'un gerçek fatihi Kenan Abiye selamlar)

Bizim Okan geldi, gardaşımmm gardaşımmm, bu ipne Hollandalılar bize meydan okuyor. Merak etme dedim hallederiz bu gece hepsini. Git dedim kendine bi Heineken al gel, iki tane de bana kap... Gönderdim Okan'ı aldı geldi biraları. O ara bu ipne surinamlılar top sektiriyor, sağa sola koşuyorlar. Dedim panik yok, halledecez hepsini. Ben Okan'dan kalan birayı da içtim. bi dünya olduk tabi.

Neyse sağdan soldan bulduğumuz Türk çocukları da aldık, kurduk bir takım. Biz topu aldık bir iki paslaştık falan derken hoopp top kayboldu o ara. Bir baktım ışık hızıyla bizim kalede top. Oldu mu ilk dakikadan 1-0.

O değil deplasmanda kötü skor. Maça da iyi başlamadık zaten, moraller de yerle bir. Abicim ben diyim şutların hızı en az 90 km/h, sen de adamlar 0-100 e 5 saniyede çıkıyor. Şu bu derken adamlar bizi kevgire çevirdiler. Baktılar maç zevk vermiyor, sonradan saldılar biraz da, bir kaç gol attık.

Diyeceğim o ki, bulaşmayın abicim bu adamlara, hele karşılıklı maç hiç yapmayın. Oturun izleyin işte neyinize yetmez. Hele takımınızın başındaysa hepten müsterih olun.

Sebeb-i Ziyaret


"Sebeb-i Ziyaret" malum; ağırlıklı olarak futbol ve pek tabi Galatasaray. 200 post'a yaklaşmışken 9 ayda, 20,000 ziyaretçi kabul etmişim. Tekil sayıyı bilmiyorum ama yirmibin ziyaretçi içinde 500 kişi vardır en azından. Onca blog arasından böylesine amatör ruhla yazılan bir blogun bu kadar ziyaret ediliyor olması gurur okşayıcı.

3.07.2009

Redbull & Absolut Vodka

Uykusuz gecelerin müsebbibi...
Yeter ulan uyumak istiyorum. :)

2.07.2009

Bu koymazsam çatlarım

dijital güiza
bu kadar mı benzer yauvv...
orjinal daniel güzia

PES'ten yakalanmış bir görüntü. Başka bir blogtan aldım, o da başka bir yerden almış vs. Maksat görmeyen kalmasın. :)

an(tu)cuk.com


Galatasarayımın her transferine "hayırsız olur inşallah" diyebilecek kadar akıl mantık yoksunu, ahlaktan nasibini almamış, hayırsız ve inşallah kelimelerini aynı cümelede kullanarak "itin duasının kabul olma" geleneğini bozacağını zanneden, ve hatta gökten kemik yağacağına inanan, az daha devam etsem bu kendimi tutamayıp küfürler sıralayacağımın farkında olan, şeker çocuklarla dolu bir mekan. Seviyoruz hepsini... muck :)

Peşin uyarımdır: Telaffuz mevzusu

Abd El-Kader Keita
عبد القادر كيتا

Yarım yamalak Arapçamla diyebilirim ki;

İsminin aslı: Abd El-Kader Keita dır. En azından Arapçası böyle. Abd Arapça'da "kul" demektir. Yani Kadir'in kulu. Kadir Allah'ın sıfatlarından birisidir. Dilimizde Abdülkadir'dir karşılığı. Buradan spor spikerlerine şimdiden selam ederim. Adamın ismini abuk subuk okuyup deli etmeyin beni. Hadi dağılın şimdi...

Abd El-Kader "Popito" Keita

Medya yine çuvalladı: Keita Galatasarayımızda


Haldun yine terse yatırdı medyayı. Sessiz sedasız trafnsfer bitirmeye alışan Galatasaray yine adı sanı geçmeyen bir isimle anlaştı. Kimselerden habersiz Abd El-Kader Keita transferi gerçekleşti. Öyle garip oluyor ki bu tarz iş bitirmeler... Fanatik, Fotomaç, Sabah, Fotospor'un söylenti olarak bile yazmadığı bir isim, sabah sabah resmi siteyi açtığınızda karşınıza çıkıveriyor. Trasnferde başarı, büyüklük, gizlilik ve etik... Üzerine yönetici tanımam Haldun Üstünel'in. Adamın adı üzerinde; tüm ellerden üstün. Helal olsun.

Fotografın Keita ile ilgisi yoktur, sadece medya ve Haldun Üstünel
arasındaki ilişkiyi yansıtmak için koyulmuştur.


Galatasarayıma hayırlı olsun, faydalı olabilecek bir oyuncu, büyük kulübe yakışır büyüklükte bir futbolcu Ketia. Nonda'nın tamamlayamadığı misyonu tamamlamsı tek arzumuz. Hadi hayırlısı bakalım, bu sene neler getirecek.

Günün bonusu: fener zenci sever