28.08.2009

Siyah giyme söz olur...


Kulübenin kalitesiyle ilgili bir şey söyleyeceğimi sanıyorsanız yanıldınız. Ona laf edebilecek kimse zaten yok. Benim sıkıntım forma üzerine giyilen antrenman kıyafetleri. Tarz olarak kötü değiller ama mor forma ile uçuk derecede uyumsuzlar. Mor ile kullanılacak en son renk siyah olurdu sanırım. Öyle boğmuş ki birbirini.

Uyumsuz renklerin, kötü giyinmenin insan psikolojisi üzerinde olumsuz etkiler yarattığına inanan bir insanım. İnsan içerisinde bulunduğu kıyafetlerden ne kadar zevk alırsa, o kadar mutlu olur. Kendini ne kadar rahat hissederse de yaptığı işe o kadar uyum sağlar, konsantre olur. Yedek kulübesindekilerin yüz ifadelerine bakacak olursanız söylediğimi daha iyi anlarsınız. Hepsinin yüzünde bir gerginlik, bir sıkıntı, bir yorgunluk var.

O siyah eşofmanlar yerine keşke beyaz zemin üzerine sarı kırmızı şeritli bir şeyler olsaydı. İnanın hem görüntü olarak daha hoş olacaktı, hem de yedek kulübesindeki ifadeler daha farklı olacaktı.

Rijkaard Sorunsalı


Twitter modasına uyalım istedik, hesabımızı oluşturduk. Sonra bir kaç yerden bir kaç kişiyi ekleyip takip edelim dedik. Bir baktım ilginç bir güncelleme. Ama düzeltilme ihtimaline karşın ekran görüntüsü alıp müzeye kaldıralım dedim hemen. Evet Galatasaray'ın teknik direktör sorunsalı varmış meğer, bizim haberimiz yokmuş. Bülent Korkmaz demeç vermiş, muhteşem Hürriyet'in fevkalade spor servisi de yayımlamış. Aferin, çok güzel olmuş...

Ahanda link: http://www.hurriyet.com.tr/spor/futbol/12351242.asp?gid=229
Bu da yeni moda: https://twitter.com/thevinca

27.08.2009

Adam olun!


"Bir çok yerleri dolaştıktan sonra, nihayet Bahçekapı'daki Şişman Yanko'nun dükkanına gidilerek orada zarif iki yünlü kumaşa tesadüf ettik. Biri, vişneye çalan koyuca tatlı bir kırmızı, öteki de, içinde turuncudan iz taşıyan tok bir sarı. Tezgahtar, mahirane bir el hareketi ile kumaşların dalgalarını birleştirdi. Bir saka kuşunun başı ile kanadının yarattığı renk güzelliğine benzer bir parlaklık hasıl oldu. Ateşin içindeki renk oyunlarını görür gibi olmuştuk. Sarı-Kırmızı alevinin takımımız üstünde parıldamasını tasavvur ediyor ve bizi derhal galibiyetten galibiyete götüreceğini tahayyül ediyorduk. Nitekim de öyle oldu." Ali Sami YEN - 1908

Normal şartlarda, kafası en az bir ilkokul çocuğu kadar basan kimselere bu tanımı yapmanın lüzumu yoktur. Ama son günlerde yaşanan ve Galatasarayla uzaktan yakından alakası olmayan olaylar ve bu olayların Galatasarayla bağdaştırılmak istenmesi üzerine bir kaç söz etmek istedim.

Zamanında bir tribün koreografisi üzerine, iç güvey ezik damat Ercan Saatçi'nin yorumunu bir çok kişi bilir. Sarı kırmızı renkler kullanılmış, koreografi de zemin rengi de yeşil olarak seçilmişti. Bahsi geçen zemin "stad çimleri" olduğundan mavi hazırlanması düşünülemezdi elbette. Ki zaten buna dönüp dönüp cevap vermenin de lüzumu yok, rahmetli Alparslan Dikmen Abimiz itin götüne sokmuştu içgüveysini.

1905 yılında kurulan ve ilk olarak renkleri kırmızı-beyaz olarak seçilen, daha sonra da yukarıda alıntı yaptığımız ve 1908'de yaşanan olay neticesinde sarı-kırmızı renkleri kulübün renkleri olarak belirlemiş bir kurum ile 1980 lerde ortaya çıkan bir kaç it sürüsünün yönettiği bir terörist grubu; renkleri aynı gibi geri zekalı bir benzetme vasıtasıyla mukayese etmek ve yüz üç yıllık şanlı tarihi bulunan bir kulübün taraftarlarına "terörist" muamelesi yapmak şerefsizliğin en önde giden hareketlerinden birisidir.

Bu bağlamda, yine bahsi geçen bu terörist grubun üyelerinin ve sempatizanlarının bolca ikamet ettiği ilimiz Diyarbakır'da geçen hafta sonu Diyarbakırspor ve Fenerbahçe arasında oynanan 2009-2010 sezonu Turkcel Super Lig karşılaşmasında yaşanan olayları Galatasaray taraftarlarına ve camiasına mal etmeye çalışmak da en az diğer örnekte olduğu kadar haysiyetsiz ve şeref yoksunu bir açıklamadır. Hele ki bu açıklamalar olayın muhatabı ve ev sahibi rolündeki takımının yetkili ağızları tarafında gelmişse daha da vahimdir.

Büyük Galatasaray taraftarları olarak Diyarbakırspor Kulübünden sözlü yada yazılı bir açıklama yapılıp Galatasaray camiasından özür dilemelerini istemekteyiz. Bu bir rica veya temenni değil, yapılan saygısızlığın karşılığında ufak da olsa özeleştiri yapmak adına gösterilmesi gereken bir davranıştır.
---------------------------------------------------------------
Alparslan Dikmen'in Ercan Saatçi'ye cevabı: http://www.rerererarara.net/sozluk.php?process=eid&eid=11964
---------------------------------------------------------------

26.08.2009

Ev usulü puding


Çocukluğumdan beri favori tatlılarım arasındadır bu meret. Annem pasta yapardı, ben tavayı sıyırırdım parmaklarımla, zaten o arada doyardım epey. Akşama kaselerde soğutulmuş olarak hazırlananı yememe gerek bile kalmazdı hani. Eee bugün de bi nostalji yapalım dedik, iş çıkışı başladım puding yapmaya. İnternetten bir kaç tarife baktım, elde olan malzemelerle başladım yapmaya.

  • 1 litre süt
  • 2 çay bardağı un
  • 3 yemek kaşığı kakao
  • 11 yemek kaşığı şeker [nasıl bir ölçüyse artık bu, insan bardak falan yazar sayarken yoruyor insanı :) ]
  • 125 gr tereyağı/margarin
  • çok az vanilya

  • Efendim öncelikle toplamda 1 litre olan sütün bir su bardağı kadarını yanmaz yapışmaz, her şeyi düşünen, ama tariflere kafası basmayan akıllı tefal tenceremize döküyoruz. Hikaye kısımlarına takılı kalıp tariften şaşmayın bak ona göre.
  • Sonra yazın sıcağıyla kavrulan tarlalarda yetişen, nice köylünün el emeği göz nuru, tek geçim kaynağı olan buğdaylardan elde edilen ve kapitalist düzenin iğrenç çarkları arasında giderek büyüyen marketlerden alınma unu da ekliyoruz tenceremize.
  • Daha sonra dans eden kavruk tenli insanların topraklarından gelen eşsiz aromaya sahip kakaomuzu da tencereye ilave ederek karıştırmaya başlıyoruz. Burada amaç sütün içene dökülen kakaonun tamamen topaklardan ayrışması ve kremamsı bir kıvama gelmesi.
  • Baktık ki topaklar tamamen sıvı kıvama gelmiş ve süt ile iyice sarmaş dolaş olmuşlar, hemen şekeri ilave ediyoruz. Sütün kalanını da ekleyip iyice karıştırdıktan sonra koyuverin gitsin artık ocağa. Kısık ateşte karıştıra karıştıra beklemeye başlayın.
  • Bu arada boş duracağınızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Hemen küçük bir tavada margarini yada tereyağını eritin, üzerine yarım çay kaşığı kadar olan vanilyayı da ekleyip karıştırın. Sakın yağ cızırdamaya başlamasın, fazla ısıtmayın. Erisin yeterli.
  • Diğer karışım kaynadıktan sonra bir kaç dakika daha karıştırmaya devam edin, altını kapatın az daha karıştırın. Sonra 2-3 dakika kadar bekleyip yağ/vanilya karışımını da ilave edin tekrar karıştırın.
  • Ahahaaaa :)) noldu? Karışmıyor dimi pudingle yağ birbirine? Acele etmeyin biraz daha deneyin karışacaktır. Şöyle kenarlardan kenarlardan çevirin, iyice karıştırın. Bekleyin mutlu sona ereceksiniz. İki karışım birbiriyle özleşecek.
  • Sona ulaştığınız zaman ise 4 ayda 5 kaseye paylaştırın pudingi. Üzerine de artık ne serpmek isterseniz o size kalmış. Evde hindistan cevizi rendesi yoktu fındık koydum ben. Antep fıstığı da olur sanırım. Bulamazsanız bir şey koymayın canım, siz de yani...

Hadi şimdi dolaba koyun, soğusun kasedekiler, akşama yersiniz artık.

Şimdi geldik en zevkli bölüme. Tencerenin dibini parmaklama işi. Aman tanrım ne güzel bir olay yaa... Ama? Ama? Hayırrrr... Yav yaptık ettik bu saatte, sıra tencereyi parmaklamaya geldi ama orucu unuttum ben ya! Yiyemeyecek miyim şimdi ben tencerenin dibini? Ühüü... Kötü zamanlama.

25.08.2009

Skor Yorumculuğu


Medyamızda bolca örneklerine rastlayabileceğimiz güzide meslek.

Skor yorumculuğu yapabilmek için gerekli olan şartların en önemlisi her hangi bir medya kuruluşunda çalışmak yada dışarıdan iş yaparak para kazanıyor olmaktır. Yazdığınız köşe yazıcıklarıyla yada televizyondan yaptığınız yorumcuklarla gayet güzel, tıkır tıkır para kazanabilirsiniz. Önemli olan bir diğer husus hakkında yazacağınız yada yorum yapacağınız maçları izlememektir. Mesela Galatasaray maçına dair fikir beyan edecekseniz bu maçı izlememeniz öngörülür. Çünkü maçı izlerseniz objektif davranma olasılığınız vardır ki çok tehlikeli bir durumdur bu. Ne gerek vardır, maçı izlemeden de insan doğru bildikleri hakkında üç beş kelam edebilir, değil mi? Yorum yapabilmek için maçın skorunu bilmek gayet güzel bir donedir bu meslekte.

24.08.2009

2288 Uyumu


Taraftara çağrı yaparken, kendileri de bir o kadar dikkat etmişler bizim yöneticiler. Rijkaard'ın gömleğinin içine giydiği tshirt, Adnan Polat'ın yakasındaki mendil bunun göstergesi. Takım oyunu demiyoruz boşuna.

21.08.2009

[Özet] Galatasaray : 5 - Tallin : 0



Durdurabilene aşk olsun. Teşekkürler aslanlar.
Bu sene gördüklerimiz, göreceklerimizin teminatı yine.
Duran toplardan atılan goller yılların özlemi.
İnşallah Sabri topun başına geçmediği sürece de göreceğiz bu sene.

kaynak: http://gelgidersin.blogspot.com/

19.08.2009

Lunaparktaki kalecilerin dramı


Çoğunun ekmek parasına mal olan dramdır. Sezonluk diye girdiği bu işten bile kovulabilir bu adamlar. İşin ucunda 1 liralık 3 penaltı karşılığında 5 liralık sigarayı kaybetme korkusu vardır. Ve bu yüzden zaman zaman çeşitli hilelere başvurdukları da görülür.

Hala var mıdır bilmiyorum ama, çocukluğumun en büyük zevklerinden birisiydi lunaparkta penaltı çekmek. Penaltı kullanmak denmez ona malumunuz; penaltı çekmektir onun adı. Hatta mahalle arasındaki çocuklar bu fiilin işteş halini bile kullanarak birbirlerine “penaltı çekişelim mi?” diye sorarlar bazen.

Genellikle bayram zamanlarında kurulurdu benim büyüdüğüm şehirlerde lunapark. Sonraları yaz aylarında da kurulmaya başladı ama çocukken böyleydi. Bayramın birinci günü dede evinde toplanılır, büyüklerin elleri öpüldükten sonra itinayla paralar cebe indirilirdi. Bayram yemeğine müteakip hemen evden kaçıp soluğu önce havai fişek, maytap, füze, kızkaçıran gibi şeyler satan küçük mahalle bakkalında alırdık. Hasılatın bir bölümü burada harcanır, kalan kısmı da öğleden sonra açılacak olan lunaparkta harcanmak üzere saklanırdı.

Lunapark açıldıktan sonra ise ilk durağım boşsa eğer penaltı kullanılan bölüm olurdu. Genellikle lunapark sahibinin bir yakını yada tanığı tipler olurdu bu kaleciler. Normal günlerde başka işlere bakan, sezonda da kalecilik yapan tipler. Kimi sanayide çalışır, kimi arkadaş ortamlarında halı sahaların vazgeçilmez kalecisidir, kimisi de amatör kulüplerin birisinde forma giymektedir.

Benim hatırladığım en eğlenceli kaleci Döşemeci lakaplı olandı. Lakabı çalıştığı mobilya döşeme atölyesinden gelen bu eleman saf bakışları, uzun boyu ve ilginç refleksleriyle bana her zaman Stauche’yi hatırlatırdı. Tabi bu eleman esmerdi epeyce. Akıl almaz bir topa sahipti bu kaleci. Futbol topu desen değil, lastik topların kalın olanları var ya hani, ondan desen o da değil… Garip sert ve bildiğin söbü bir topu vardı. Şayet topa biraz alışık değilsen topun 5 metre üstten dışarıya çıkmasına engel olamazsın çoğu zaman. Deli fişek gibi bir oraya bir buraya giderdi top. Ama ilk 3 penaltıdan sonra genellikle topun durumunu çözer, ona göre vurmaya başlardım. İlk kullandığım penaltılar kalecinin kucağına yada dağlara taşlara giderken döşemecinin yüzünde oluşan tebessüm, ikinci tur penaltılarda yavaş yavaş tedirginliğe, sonra da drama dönüşmeye başlardı.

İşte tam bu noktada kalecinin sitemleri ortaya çıkar, çeşitli bahaneler bulmaya başlardı. Yok az daha geriye git demeler, ama sen abanıyorsun olmaz ki bu kadar da demeler, yeter yahu kaç fiş aldın sen millet sırada bekliyor tripleri ve bir yandan da giden Marlboroların hesabını nasıl vereceğim korkusu. O zamanlar çok zevkli gelirdi ama şimdi şimdi düşünüyorum da belki de bir sonraki bayramda kalecinin değişmesinin sebeplerinde birisi de benim sanırım.

İhsan Ketin Jeoloji Parkı


İhsan Ketin Jeoloji Parkı
Çukurambar - Ankara

Gerçekten harika bir bahçe.
Özenle ve zekice hazırlandığı çok belli.
Koordinatlar: 39°54'14.68"N 32°47'47.35"E

Dev kramponlar


Berlin - Almanya
Neresidir nedir bilmiyorum.
Ben de ilk defa görüyorum gerçekten.
Koordinatlar: 52°31'20.24"N 13°22'15.59"E

Futbol sahası gibi hava üssü

Ankara Etimesgut'dan bir görüntü. Hava üssünden çok futbol sahasına benziyor resmen. Yada biz artık hayata futbol penceresinden mi bakıyoruz, bilemedim. Buyrun bir de siz karar verin bakalım...
Koordinatlar: 39.942320062° 32.740531483°

18.08.2009

Galatasaray senden daha vefalı...




Galatasaray aşkına eşinden ayrılan, İzmir'e gitmek isteyen karısının "Ben mi Galatasaray mı?" sorusuna "Tabi ki Galatasaray; o senden daha vefalı" diyen Taçsız Kral Metin Oktay'ın kendi hayatını anlatan filminde kayınpederine ve eşine verdiği ayar.

Küreselleşme


Küreselleşme nedir diye soracak olursanız bu resim çok şey anlatır aslında;

Cezayir'de yaşayan
bir Türk vatanadaşının(bu ben oluyorum)
Alman yapımı kahve makinesi ile,
İtalyan malı expresso kahvesini pişirerek,
Pişirdiği kahveyi Tayvan malı bir fincana katması,
Kahvenin yanına Küba üretimi purosunu,
Amerika yapımı bir çakmakla yakarak,
Çin malı bir kültablasına koyması,
Bu anı ölümsüzleştirmek için,
Japon malı dijital makinesi ile fotografını çekmesidir.

Nasıl bir dünyada yaşıyoruz, çözebilene aşk olsun.

Baklava desenli forma

Ben daha bir şey demiyorum.
Yaratcılıkta sınır tanımayan insanlar var.
Süper gerçekten. :)

En duygusal yemek: İçli Köfte


Sebebini düşündüm bir karara vardım nihayet. Acaba neden içli köfte demişler buna diye. Elbette dışının ayrı içinin ayrı hazırlanıp daha sonra ikisinin bir araya gelmesi en temel sebep. Ama biraz daha düşününce bir sebebi daha olduğunu anlamak hiç de zor değil.

Bu yemek bir kere hata götürmeyen, pür dikkat hazırlanması gereken bir yemek. Hem içini hazırlarken, hem dışını hazırlarken hem de pişirirken azami dikkat göstermek gerek. Adı üzerinde içili köfte olduğu için sonradan bir müdahele etmek söz konusu değil. İçini hazırlayıp da hamuruna yerleştirdiğin zaman artık herşey orada kalmak zorunda. Ne tuz ekleyebilirsin ne baharat. Hamura girmiştir artık. Hüner o ana gelinceye kadar dikkatli olmak ve hata yapmamaktır. Piştikten sonra tek yapılması gereken biraz dinlendirmek ve üzerine limon sıkıp afiyetle yemektir.

Dış hamuru da içi kadar önemli bu yemeğin. Formülü tam bilmiyorsan, unu yada irmiği yeteri kadar koymuyorsan, hatta bazıları da yumurta koyar daha güzel tutsun diye; köfteler oluşmaya başladığı andan itibaren olup olmadığını anlayabilirsin. Hamur yapısı yeteri kadar elastik ve kıvamlı değilse, içini koyduğun zaman dış duvar parçalanmaya başlar, yer yer yağ dışına çıkar. Zaten pişerken faciaya dönüşür köfteler. İçli köfte değil, sulu pilav yersin mazallah.

Suyuna bir miktar tuz ve limon koymak gerekir. Hatta limon tuzu daha kolay bir çözümdür. Köfteler pişip de yüzeye yükselmeye başladığı anda insanın içini huzur kaplar. Oldu bu dersin. Ama köfteler çatlamaya ve hatta parçalanmaya başlarsa işte o zaman tarifi imkansız bir mutsuzluk kaplar insanın içini. İşte o zaman anlarsın neden içli köfte denildiğini. Bir kaç saat uğraşıp ne yollar kat etmişsinsir, ama köfteler dağılmaya başlamıştır. Kıymayı kavur, soğanı doğra, hamurunu yoğur, bekle, sonra tek tek köfteleri oyup harcını yerleştir, su almayacak şekilde kapatacağım diye canın çıksın; sonra köfteler çatlasın, parçalasın. Olacak iş değil vallahi.

Bu yüzden dikkatli olmakta fayda var. Size sesleniyorum ey boğazına düşkün bekarlar. Hele özellikle boğa burcu erkekleri. Sınırlı kaynaklarla bastırmaya çalıştığınız sınırsız yemek yeme duygularınızın ya önüne geçin, yada yapacaksanız adam gibi yapın. İnanın ki mutlu sona ulaştığınız zaman içli değil, dünyanın en mutlu köftesi olur onlar.

16.08.2009

Tarihe tanıklık edin


Usain Bolt: 100 mt Dünya rekoru 9.58

3.08.2009

Galatasaray Sözlük


Genel Sıralama
Aralık'08 20
Ocak'09 17
Şubat'09 11
Mart'09 11
Nisan'09 10
Mayıs'09 8
Haziran'09 9
Temmuz'09 9


İnternet üzerinden yayın yapan 60 dan fazla interaktif sözlük arasında yapılan sıralama.

Kaynak: http://www.internetnokta.com

2.08.2009

Zizou'nun ziyaretleri





Ülkesinde öyle seviliyor ki Zizou... Her gittiği yerde krallar gibi ağırlanıyor, devlet başkanlarının görmediği ilgiyi görüyor. Havalimanına inişiyle beraber bir heyecan sarıyor tüm ülkeyi. Nasıl ki her yeni transferde bizim taraftarımız koşuyorsa dış hatlar kapısına, burada da durum farklı değil. Zidane ne zaman gelse Cezayir'e, hep aynı coşku hep aynı heyecan. Futbolu, özellikle de Zidane'ı bu denli seven onca insan varken kesinlikle sırtı yere gelmez bu adamın. Farklı farklı sebeplerle geldiği oluyor Cezayir'e. Bazen resmi törenler, bazen açılışlar, bazen reklam filmleri bazen de özlem duygusu getiriyor sanırım onu bu topraklara. Ama emin olduğum bir şey var, hala futboldan ve Cezayir'den ekmeğini çıkarıyor. Zaten bu konuya daha önce de değinmiştim.

Bu ülkede sevilen çok adam yok. Ama sevdikleri zaman da taparcasına seviyorlar. Mesela Devlet başkanı Abdelaziz Boutaflika. 4 dönemde de seçildi ve 1999 yılından beri ülkenin Başbakanı. Ömrü vefa ettiği sürece de devam edecek gibi görünüyor. Son seçimlerde %80 civarında oy alması bunun bir göstergesi. Sorsan büyük bir kesim memnun değil ama yine de memnun olan olmayan herkes oy veriyor.


Zizou'nun son ziyaretlerinden birisinde bir araya geldi bu iki isim. Ve bu büyük buluşmada onurlandırıldı Zidane. Bizdeki üstün hizmet ödülü gibi bir ödül verildi sanırım. Zidane onuruna yemekler, resepsiyonlar, çeşitli geziler, açılışlar, ziyaretler vs.vs.

Tam bir halk kahramanı aslında. Nerden geldiğini ve ne olduğunu unutmayan bir adam Zidane. Bunu da zaman zaman göz önüne sermekten çekinmiyor. Yaptığı gezilerde halkıyla bir araya geliyor, çocuklarla top koşturuyor. Ülkede futbolun sevilme nedenlerinin başında bu adamın başarıları var kuşkusuz. Zidane sayesinde öyle bir noktaya gelmiş ki futbol, iş bıraktırıyor insanlara. Şaka falan değil ha ciddi ciddi iş bırakma sebebi bu ülkede futbol.

Dünya kupası eleme grubunda Cezayir ve Mısır karşı karşıya geldi geçtiğimiz günlerde. (aha burada:http://sozluk.sourtimes.org) Orada yazdığım zaman da belirtmiştim. Mısır maçının akşam saatlerinde olması ve hafta içine denk gelmesi (burada pazar günleri tatil değil) ve çalıştığım işyerinde mesainin 7/24 devam ediyor olmasından dolayı, bolca devamsızlık yapılacaı endişesiyle o gece çalışacak olan vardiya iptal edildi. Ve bu kararın uygulanmasını sağlayan da bizim patron. Böyle bir patronum olduğu için sevinmeyli miyim, şaşırmalı mıyım bilemedim açıkçası.

Cezayir'deki futbol sevgisinin ne noktalara geldiğini bir nebze anlatabilmişimdir umarım. Ve bu sevgideki en büyük payın sahibi de malum. Emin olun ki Zidane her Cezayir'e geldiğinde bu sevgi giderek artıyor. Aynı duygular diğer oyuncular için bu kadar geçerli değil.