27.02.2009

Hadi Deli Oğlan...

26.02.2009

Ce n’est pas possible!

İnanılmaz başlayıp inanılmaz biten bir maç. Diyoruz her zaman; "Galatasaray isminin olduğu yerde her zaman umut vardır." Umuttan ziyade emindik aslında turu geçeceğimize. Tek sıkıntı, son dönemlerde peşimizi bırakmayan defansif hatalardı, yoksa gol atmayı bir şekilde beceriyorduk. Nitekim bu maçta da çok acayip goller yedik.

Hani Yavuz'un minibüsü adlı programda Yavuz seçkin'in süper bir tiplemesi var; İlker Tahsin. Diyor ya hani; "Daha kadroları saymadım maç 1-0 oldu" diye. Bu maç resmen öyle oldu. Daha spiker kadroları saymamıştı ki gol yedik. Ta ki canımız ciğer paremiz Ardamız sahneye çıkana kadar. Ceza sahasındaki kargaşadan çok iyi faydalanan Arda harika bir vuruşla beraberliği getiriyor, geçen hafta Sabri'ye siktir çeken tribünler "Arda Turan oleyy" diye inliyordu.

Yokluğu bir süredir gözlenen ve bir o kadar özlenen Oz Büyücüsü ise, Arda Turan tezahüratlarının hemen ardından gelen; "What about Dady Cool" sözünü duyar duymaz kafasını kaldırıyor ve Bordeaux kalecisi hazır başlamışken devam etsin istiyordu. Galatasaray tarihine geçmeye aday bir golle, takımımız 2-1 öne geçiyor, gerçekler ve tarih yazılmaya devam ediyordu. Ki tam bu sırada hakem oyuna ara verme zamanının geldiğini belirten düdüğünü çaldı.

Herkes o kadar emindi ki Galatasaray'ın turu atlayan taraf olacağından, devre arasında kime sorsan parmaklarını açarak "beş beş beeşşş" diye tempo tutuyordu. İkinci yarı başlamış ve Galatasaray Allah ne verdiyse bastırıyordu. Birbirinden bağımsız pres yapanlar bile vardı o dakikalarda. Ama olsundu; bir gol çok şeyi değiştirirdi. Ve nihayet Lincoln sahneye çıkıyor sol kanatta topla buluştuğunda çalımı atacağını resmen belli ediyordu. Lincoln'ün o çalımı atacağını biliyorduk bilmesine ama, kimse Arda'nın o kadar akıl dolu bir vuruşla takımını 3-1 öne geçireceğini düşünemezdi sanırım o dakika. Kalecinin bacaklarının arasında geçen top Ali Sami Yen tribünlerini bir kez daha ayağa kaldırıyor, o dakikadan sonra daha bir rahatlayan taraftar "Gerçekleri tarih yazar, tarihi de Galatasaray" tezahüratını daha bir inanarak söylemeye başlıyordu.

Gol 64.de gelmişti ama ne olduysa olmuş 10 dakika sonra iki gol birden yemiştik. Dakikalar daha bir zorlaşacaktı artık. Son günlerde en çok gol yediğimiz kanat olan sağ taraftan gelen bir top, kaleciyle karşı karşıya kalınan bir pozisyona dönüşüyor ve gol oluyordu. Sahadaki en tecrübeli isimlerden birisi ve aynı zamanda pimi çekilmiş el bombası görevindeki Emre, "Arkamda gözüm yok" mantığıyla geri viteste ilerlerken De Sanctis ile çarpışıyor ve yaşanan karambolden Bordeaux'nun üçüncü golü çıkıyordu.

Bu dakikadan sonra Galatasaray daha bir bastırıyor, seyircinin sesi soğukla birlikte biraz daha titremeye başlıyordu. Umutlar tükenmemişti ve herkes 4. golü bekliyordu. Üst üste kazanılan serbest vuruşlar, kornerler, taç atışları sonrası "Hadi Lincoln hadi oğlum" diyen televizyonu başındaki milyonlar golün geleceğine artık iyice emindi. Dakikalar 90'ı gösterirken ne oluyorsa oluyor, yine Lincoln'ün kullandığı bir top Bordeauxlu futbolcu tarafından ceza sahası dışına doğru atılıyordu. Top Sabri'ye doğru yuvarlanırken bütün rakip savunma götünü Sabri'ye, yüzünü ise eski açığa doğru dönerek "siper alınn" diye sırıtıyor ancak körün taşı denk geliyordu. Evet rakibe de çarpan top gol olmuş, bir mucize daha gerçekleşmişti. Gerçi bir maça bu kadar muzice fazlaydı ama... Hem doksanıncı dakikada tekrar dönen maç, hem Sabri'nin gol atmış olması, zaten stresten heba olmuş bünyeleri iyice bir heba ediyordu. Ve nihayet maç bitiyor ve turu geçen taraf oluyorduk.

Büyük Kaptan Bülent ilk maçından öyle yada böyle alnının akıyla çıktı bu gece. Takım üzerinde olumlu etkiler yaratması çok muhtemel. Bunu önümüzdeki ilk 3-4 lig maçında ve UEFA'da göreceğiz. Umarım işler yolunda gider. Sen bunları hak ediyorsun kaptan. Biz kadar senin de çok ihtiyacın var buna... Yolun açık, şansın bol olsun...

24.02.2009

Cezayir Günlükleri


Futbol bu...
Zaman, mekan tanımıyor.
Kar yağmur çamur fark etmez.

23.02.2009

Madin Mohammed



6 yaşındaki Cezayirli minik yetenek.

Feel Like a Star


Çok kez dedim, hala da sözlerimin arkasındayım. Skibbe'ye güveniyordum ben. Ama yönetimin yaptığı bazı hatalar en sonunda patlak verdi, sağlık ekibimiz iflas etti ve bunların sonunda bir günah keçisi bulunmalıydı. Çok şükür onu da bulduk; Herr Skibbe.

Bakalım sorumlular bunun hesabını verecek diyen Başkan ne yapacak başka. Skibbe tek suçlu olarak ortada bırakılırsa çok yazık olacak. Bir dünya suçlu var ortalıkta. Ruhsuz gezen futbolcular en başta.

Yeni isim Bülent Korkmaz gibi görünüyor. Mutlu etti bu beni, aslında en başta yapılması gerekendi. Belki de Kalli yerine Skibbe-Bülent ikilisi çok daha faydalı işler yapardı Galatasaray'da.

Yalnız geldiğin şu ülkede takımın da seni bir o kadar yalnız bıraktı Skibbe. Her fırsatta hocamızı seviyoruz diye açıklamalar yapıp maçlarda seni yalnız bırakanlar da bunun hesabını vermeli. Tek sorumlu sen değilsin zira..

Hayatının geri kalanında başarılar adamım. Umarım pişman olmayız bu kararla.

Not: Resimdeki afiş; Skibbe'yi aylardır en yakın THY uçağı ile göndermek isteyenler için hazırlanmıştır.

19.02.2009

Cezayir Günlükleri



Pençe atma Aslanım, kükresen de yeter...

Galatasaray vs. Bordeaux


Sabri Sarıoğlu'nun yaptığı hareket karşısında içtiğim birayı tüm salona püskürttüren karşılaşma.

Oyuna girdikten sonra sağ kanattan kullanılacak olan bir taç atışında top yerden Sabri'ye doğru yuvarlandı. Sabri sağ ayağını topa doğru uzatarak teğet geçirdi ve sağ ayağını, sol ayağıyla 90 derecelik açı yapacak şekilde havaya kaldırdı. Doğal olarak sağ ayağa değmeyerek yoluna devam eden top, Sabri'nin sol ayağına doğru gitti. tam bu sırada hafif bir hamle ile topa yükseklik kazandıran Sabri, topu eline aldı ve taç atışını kullandı. işte o an garip duygularla baktım ekrana, sonrası malum. Bir ağız dolusu püskürtülmüş bira.

Birileri bu pozisyonu yakalamış olsa da izlesek tekrar tekrar. Hangi maçtı hatırlamıyorum ama, Sabri'nin kendi kendine attığı bir vücut çalımı vardı. En az onun kadar ilginçti bu pozisyon. Kısır geçen karşılaşmaya renk kattı resmen. Ve gözlerden kaçtı gibi sanki bu olay. En azından Fransız televizyonu bu muhteşem hareketin tekrarını vermedi. Gerçi bir çok pozisyonun tekrarını vermekten kaçındılar; Lincoln'ün yerde kaldığı posizyon gibi.

Zor günlerinde yakalanan Galatasaray için güzel bir fırsattı aslında bu maç. Kredisini zorlayan Skibbe için bir umut maçı. Fena skor değil aslında 0-0. En azından ilk maçı deplasmanda yapıyorsanız. Gerçi maç boyu enterasan yorumlara imza atan TRT spikeri Levent Özçelik'e göre deplasman karnesi iyi olan bir Bordeaux gelecek Ali Sami YEN'e. Ama fark etmez, bu sefer kurtuluş yok, eli boş göndereceğimizden eminim.

Bu maçın yıldızı bence De Sanctis idi. Gerçi bu adam bir çok maçta harikalar yaratıyor, olmadık pozisyonları çıkarıyor, ama çıkarmaktan yorulduğu anlardan birinde; tabi yine defans hatası öncelikli olarak gol yiyor ve tüm fatura ona kesilmeye çalışılıyor. Zaten ben de onu anlamakta güçlük çekiyorum genelde. Bir kaleciye maç boyu 4-5 pozisyon gelir ortalama olarak. Üzerine düşeni yapar ve biraz da şanslı olursa gol yemeden kapatır maçı. Ama De Sanctis öyle değil. Adama en az 10 pozisyon geliyor maç boyu. 7-8 tane harika kurtarış yapıyor. Birinde gol yiyince suçlu durumuna düşebiliyor.

Volkan ve Hakan'ın sakatlığı da eklenince bu maça, 3-5-2 ye benzer bir taktikle çıktık sahaya. Orta sahanın defansa ne kadar yardım etmesi gerektiği maça başlarken belli idi. Ki zaten Mehmet Topal denen canavar kök söktürdü rakibe. Gelen bir çok atakta yerinde müdahalelerde bulundu. Bugün kusursuza yakın oynayan isimlerden birisi de Emre Aşık elbette. Bu adam zaman zaman pimi çekilmiş el bombası misali gezse de sahada, önemli maçlarda olmadık performanslar sergileyebiliyor. O yüzden varlığı da yokluğu da bir dert. Ama bir gerçek var ki, ne zaman görev verilirse oynuyor, elinden geleni yapıyor ve bir daha görev alıncaya dek ne küsüyor, ne de forumunu yitiriyor. Benim gözümde iyi bir joker.

Haftalar sonra sahaya dönen büyücümüz bugün soluktu, bunu çok normal karşılıyorum. Ama benim bildiğim Kewell, ne yapar ne eder ilk yarıda yakaladığımız fırsatı değerlendirirdi. Kısmet diyoruz, umarım bir dahaki maça saklıyordur kendini. Bu maçta kendilerinden çok şey beklenen isimler, Kewell ile birlikte Arda ve Lincoln idi. Ama başta da belirttiğimiz gibi, 3'lü defansın gereği orta saha oyuncularının defansif özelliğine çok ihtiyaç duyduk bu maçta. Özellikle ikinci yarıda Arda ve Lincoln ofans yapamadılar resmen.

Maçın ilk yarısında gözümüze çarpan en büyük farklılıklardan birisi, bugüne kadar gösterdiği oyundan daha farklı olarak Baros'un harika presi, rakibi yıpratması ve rakip defansı sürekli rahatsız etmesiydi. Tabi maçın hakemi buna müsade etse çok daha etkili olacaktı ama, Baros'a yapılan faullerde bile aleyhimize çalan düdükler ve gereksiz bir o kadar da ucuz bir kartla Baros resmen bezdirildi. Bu yüzden olmalı ki ikinci yarıda Skibbe oyundan aldı Baros'u. Yerine ise bence hatalı bir tercihle Nonda'yı aldı. Nonda bu maçta yine etkisizdi. Bir türlü beklentilerimizi karşılayamıyor bu sene. Ümit oyuna girse mutlaka çok daha farklı olurdu. Yine de ikici maç için Baros'u saklamak iyi bir hamle. İkinci sarı kart bence an meselesiydi. Skibbe akıllı davranarak hem bu maç hem de gelecek maç için Baros'u garantiye aldı.

Bu kötü günde bile bu beraberlik bizi mutlu eti biraz da olsa. Umutlar ikinci maça. Tabi burdaki umut Bordeaux için geçerli. Zira biz turu geçeceğimizden eminiz ve zerre kadar şüphemiz yok.

Fotograflar: Galatasaray.Org

10.02.2009

Hmmm...


Dedeni de al git! 02/02
http://vincasports.blogspot.com/2009/02/dedeni-de-al-git.html


Sporx'de olmasa da kendi çapımızda yazıyoruz işte... :)

9.02.2009

Cezayir Günlükleri

Temiz futbol, nitelikli hakem

Having one child makes you a parent. Having two or three makes you a referee.
Bir çocuk sahibi olmak sizi aile yapar. İki yada üç çocuk sahibi olmak ise hakem.

Olayı ne kadar da basit özetlemiş aslında şu iki cümlecik..

Hakemlik elinde düdük, cebinde kart ahkam kesemek değildir. Hakemlik olaya hakimiyet ve idare kabiliyeti gerektirir. Tıpkı bir babanın çocuklarını idare edişi gibi. Tıpkı hepsine eşit davranmaya çalışması gibi.

Dışarıdan hakem getirecek değiliz, içimizden çıkacak hakemler maçlarımızı yönetmeye devam edecek. Ve hakemlik mesleğinin hafife alındığına inanıyorum ben. Dünyada da örnekleri var ama bizde çok daha farklı. Hakemleriniz ne kadar profesyonelse o kadar başarılı olur. Ama hakemleriniz ne kadar sorunlu ise iş o kadar karışıyor. Beden eğitimi ve spor yüksek okullarında okuyan öğrenciler 2. yada 3. sınıftan itibaren bu mesleğe yönlendirilmeli ve ayrı bir branş olarak devam ettirilmelidir.

Ben avukatsam, doktorsam yada muhasebeciysem o mesleğimde devam ediyim. Sonradan hakem olma şansı verilmesin. Verilmesin ki kendi mesleğimin ve günlük yaşantımın sıkıntılarını sorunlarını sahaya yansıtmayım. Hangi işe bakarsanız bakın mutlaka insanın kendisiyle alakalı sorunlar işe yansır. Ama hakemlikte durum çok daha farklı.

İnsanın öncelikle sorunsuz bir iş ve aile hayatına sahip olması gerek. Yada dediğim gibi sadece bu meslekle uğraşmak gerek. Sonrasında "bir renge sahip olmamak" çok önemli. Yoksa hakemlik kriterlerinin en önemlisi ortadan kalkıyor. Sonra çok iyi bir futbol mantığı ve bilgisi gerekli. Futbol dedim ama ele aldığım genel konulardan dolayı futbol hakemliği üzerine yorum yapacağım. Diğer sporlarda da hakemlik genelde aynı mantığa sahip zaten.

Profesyonel hakemlik, ne zaman ki öğrenciler okulunda okutulup sahaya sürülür, o zaman başka bir yere gelir ülkemizde. Yoksa ben bu işin süregeldiği biçimde devam edeceğine inanıyorum. Umarım bir gün bunu da görürüz. İşte o zaman futbol izlemek daha zevkli bir hal alır.

Geldiğimiz nokta


MHK'nin ve hakemlerimizin mantığı değişmediği sürece takımları takımlara, taraftarları taraftarlara kırdırmaya devam edecekler. Önemli olan kime ne kadar haksızlık yapıldığı veya kimin ne kadar avantaj sağladığı değildir. Önemli olan Türkiye liglerinde maç yöneten hakemlerin gerçekten tutarsız olduğudur.

Kendi başıma maç seyrederken bile kendi takımımın lehinde ama haksız bir pozisyon olduğu zaman yemin ederim rahatsız oluyorum. Sinirden yüzüm kızarıyor. Aleyhinde olduğu zaman ise sinirden çıldırıyorum zaten. Biz burda ne desek ne yapsak boş. İstersek gelmiş geçmiş bütün hakem hatalarının istatistiğini çıkaralım, isterseniz birbirimize hakaretler edip kendi takımımıza toz kondurmayalım. Değişen bir şey olmayacak.

Yarın öbür gün lig yine devam edecek, hakemler yine bildiğini okuyacak. İtiraz edene cart curt hemen kart verecek, kart işareti yapan oyundan atılacak, elle kolla goller atılmaya devam edecek, ofsayttan goller atılacak, çizgi tartışmaları yaşanacak. Sonrasında bu hakemler aynı maçta daha bariz pozisyonlarda tam tezat kararlar verecekler. Futbol zevkimizin içine etmeye devam edecekler.

Bilmiyorum nasıl kökten bir çözüm bulmak gerekiyor. Bunlar dört büyüklerin maçları, göz önündekiler. Diğer maçları zaten seyredemiyoruz. Sadece özetler. Belki dört büyüklerin maçlarından daha rezil maçlar oynanıyor, emin değilim. Öncelikli olarak çözlümesi gereken sorunlardan birisi bu. Homojenllik ve şeffaflık; bütün takımlara aynı muamelenin yapılması, sorunun kaynağına inemek gerekiyor galiba.

Takımların maddi gücü ne kadar çok olursa, o kadar dik dururlar. Masaya vurdukları zaman daha çok sesleri çıkar, yaptırım gücü yüksek olur. 4 büyüklerin hegomanyasını kabul etmek zorunda kalmazlar. Bugün Polat, Yıldırım yada Demirören çıkıp konuştuğu zaman etkili oluyor. Gerektiği takdirde bir hakeme ambargo bile koyabiliyor. Ama diğer takımlar için böyle değil.

Kendimce bulduğum çözümlerden birisi bu şekilde. Tüm takımları birbiri karşısında birbirne yakın güçlerde ve dengelerde tutmak. Böylece hiç kimse bir başkasına iyi görünmek adına saçma işler yapmaz. Yada baskı altında kalmaktan korktuğu için saçmalamaz.

Afrika'ya kar yağarsa


Nadir görülen durumlardan birisidir. An itibariyle hava iyiden iyiye şaşırmıştır. Sabah 07:00 gibi başlayan kar yağışı 10:00 10:30 gibi yerini güneşe bırakırken, saat 12:00 gibi tekrar kar yağışına bıraktı. Özellikle Constantine, Setif gibi doğu illeri, sahilden daha içerideki kesimler bu yağışı görebiliyor. Tabi insan Afrika'da olduğunu bildiği halde etrafta kar görünce biraz dumura uğrayabilir. Daha cuma gün gömlekle gezip mangal yakarken, bugün itibariyle kar var her tarafta.

Karda yürümeyi bile bilmeyen insanların durumu genelde çok komik. Yere nasıl basacaklarından bile emin değiller. Panik havası var sokaklarda. 4-5 yılda bir rastlanan ve bir kaç santimi geçmeyen karın, bazı kişiler tarafından ilk defa görülüyor olması ise ilginç tabi. Özellikle karda araç kullanmayı bilmeyen sürücüler -ki zaten normal havalarda bile Cezayir'de araç kullanmak ayrı bir marifet gerektirir- böylesi durumlarda trafiği altüst ediyor. Kamyonlar ve tırlar yolları bloke ediyor. Trafik hepten çekilmez bir hal alıyor. Bu yüzden olsa gerek sabah kar yağışını görenler, başlarına geleceği bildiklerinden işe bile gitmiyor. Çalışan sayılarında gün itibariyle yarı yarıya düşüşler görmek mümkün. Kar demek tatil demek bir nevi.

Afrika’da kar görmek ilginç olsa da bir o kadar yorucu. Varsın yağmasın buralara, yağmur yeterli. İnsanların yarattıkları karmaşayı, aksayan işleri görmektense yağmamasını tercih ediyor insan.

5.02.2009

İyi ki Doğdun Profesör


Ardamız Canımız Ciğerimiz

Medyaya prim veren taocudur, dombilidir.

4.02.2009

Cezayir Günlükleri


Cezayir'den Endüstriyel Futbola devam...

.

Zeytinyağlı kapçık dolması

Darmaduman bir maç için darmaduman bir yazı yazmak istemedim; o yüzden maddeler halinde yazayım tam olsun:

1. Futbol oyunun amacı nedir? Fairplay nedir? gibi basit konuların Bülent Uygun ve ekibine acilen öğretilmesi gerekiyor. Mazlum edebiyatının akışı değişecek gibi görünüyor Sivasspor sayesinde, hayırlı olsun. gerçi mazlum edebiyatıyla kalsa yine şükür... Buna bir de saha içinde, kenarında ve dışında yapılan çirkeflikler de eklenince tadından yenmez hale geliyor. Yıllardır savunurum Anadolu'dan bir şampiyon çıkmasını, eğer böyle çıkacaksa şampiyon, çıkmasın ben vazgeçtim arkadaş.

2. Gezmeye pek alışkın şahsı ismine münhasır hakemimiz Bünyamin Gezer daha kaç maçı katletmeye devam edecek. Geçen seneden beri her maçta dayak yinen takımımızı tam kadro görmek bu hakemler sayesinde mümkün olmayacak gibi görünüyor. Her deplasmanda bir kaç sakat verip geliyoruz 2 senedir. Ayrıca bu maç için, penaltılarda topa vurulmadan öne çıkan Sivas kalecisini hiç bir şekilde uyarmayan, hiç bir penaltıyı tekrarlatmayan, elini cebine atmaktan aciz, kart özürlü bir hakemi seyretmiş olmak tarifsiz bir duygu.

3. Sağa sola "Kapçık" yakıştırması yapan Mehmet devre arasında Galatasaray'ın peşinde gezerken, son maçlarda neden nefretle kusuyor, çözebilene aşk olsun.

4. Yıllardır 3 büyüklere olmadık laflar sokan, devre arasında "Kim beleşten kaç puan kazandı, hangi maçların kaderiyle oynandı" gibi ironik ve bir o kadar saçma istatistiklere imza atan spor servisleri, Anadolu takımlarını da yeteri kadar eleştirebilecek mi?

5. Kondisyon eksikliği midir, yoksa sağlık ekibiyle mi alakadır bilemiyorum ama, yediğimiz tekmeler kadar bizim takımda etkili başka bir şeyler daha var kesin ve acil olarak çözülmesi gereken. bu kadar sık nükseden sakatlıklar ve böylesine geniş bir kadronun bile sıkıntı çekmesi gerçekten içler acısı.

6. Allah aşkına De Sanctis sorunu bir an önce çözülsün. Aykut ve Orkun ile çıkılan her maç bir eziyet. Ben artık tamamen emin oldum, onu bunu bilmem, Galatasaray takımının kalecisi kesinlikle yabancı olmalıdır.

7. Bugüne kadar hiç bir şekilde takımda istemediğim Mehmet Güven bütün kredisini bitirmiştir artık. Yeter arkadaşım, anladık ki senin kaderinde futbol oynamak yok, git başka mesleklere yönel hazır vakit varken.

8. Bugüne kadar hep savunduğum Skibbe'ye bu maçta gerçekten sinirlendim. Kim gaz verdi, yönetimden mi birileri fişekledi yoksa adam kendi kendini mi doldurdu anlayamadım ama Türkiye Kupası hırsı yapmış resmen. Arda'yı ve Barış'ı bütün maç oyunda tutma isteği başka türlü açıklanamaz çünkü. Servet'in bile artık patladığı bir dönemdeyiz. Geçen seneden beri takımda ve milli takımda çok işler yapan, bir çok maçta ağırlığını koyan ve haliyle yorgun olan Arda, hem de maçın başında güzel bir gol atmışken, neden ta penaltılara kadar oynatılır? Çocuğun sınırları ne kadar daha zorlanabilir ki? Aynı şekilde Barış da öyle. Adamın çıkması için illa sakatlanması mı gerek? Yahu sikko, gazozuna bir kupa işte. Taraftarın umurunda değil. 30 sene almasan kaç yazar? Önündeki Bordeaux maçından, ligin gidişatından daha mı önemli geldi bu maç sana bilmiyorum ki?

9. Son olarak Büyük Başkana en derin saygılarımı sunuyorum. Gittiği deplasmandan yenilerek, hatta Skibbe'nin çok önem verdiği o kupadan elenerek ayrılsa da, ayrılırken beyefendiliğini korudu, rakibi alkışladı ve tebrik etti. Aynısını yapamayanlara harika bir gönderme yaptı. Seviyoruz seni Başkan...

3.02.2009

Cezayir Günlükleri

St. Augustine's Basilica - Annaba

2.02.2009

Team game


'' Football is a team game, team game is football ,,

Dedeni de al git!

Bana kalsa bir gün dahi bekletmem bu adamı. İspanya'da ne yaptığı değil, Türkiye'de ne yapamadığı önemli. Alex gibi her zaman oynadığı futbola saygı duyduğum bir adamın önünde, yanında oynayıp gol atamıyorsan kesin sorun sendedir, başka açıklaması olmaz. Bu adamın Fenerbahçe'de kalması ve başarısız olması bir Galatasaraylı olarak işime gelir mutlaka. Ama içinde bulunduğumuz küresel krize bakarsak, bu tip adamlar futbolcu fiyatlarını gereksiz yere yükseltiyorlar.

Varsayalım ki benim 14 milyonum var, hem de euro(€)
14 tane Afrikalı getirsem biri tutmazsa biri tutar...
Paramın geri kalanına da bir tane harbiden yıldız futbolcu alırım.

Zamanında bunu Galatasaray çok güzel yaptı. Getirdiği çikolata renkli çocuklardan Kingston ve Appiah gibi iki yetenek çıktı. Tamam Kingston belki süper bir oyuncu değildi ama kar ettirecek kadar yeteneği vardı. Hala da futbol oynuyor. Ne zararı var ki? Her sene çok değil 3-4 milyon euro ayrılsa bu tarz yatırımlara, dünyanın parasını kazanır kulüplerimiz. Hem de bir çok yetenek çıkar ortaya.

Versinler bana 3-4 milyon euro, 1 senede en az iki yıldız çıkarırım beğenmediğim Cezayir'den bile.

Cezayir Günlükleri


Le monument aux morts de Constantine

8. Hafta Sonunda Puan Durumu


8.Hafta sonuçları


Yalıspor 0-4 Mersin Camspor
Zeytinburnuspor 0-9 Trabzonspor
Bucaspor 2-1 Sakarya Yenikent Güneşspor
Mersin Gücü 2-0 Kartalspor
Gazi Üniveristesi 3-0 Konak Belediyesi

Bıyığını sevdiğim...


Noktasına virgülüne elleşmeden Osman Ağa'nın yazısından alıntı yapalım bakalım:

Galibiyet güzel de gidişat kötü...Böyle başıbozuk bir şekilde şampiyonluğa gidilmez! Gel de Kalli’yi arama! Kalli tek başına bir yığın insanın başaramadığını başarıyordu, yoluna taş koydular. Gel de Kalli’ye hak verme! Anladınız mı şimdi Kalli’yi neden sevdiğimi... O varken bunların olması zor. İyi ki Florya’ya Kalli’nin gölgesi düştü... Ya o da olmasaydı, Galatasaray darmadağın olurdu... Hatırlayın geçen yılı. İki kişi aforoz edildi diye yer yerinden oynadı ama Galatasaray geçen sene şampiyon oldu.
Ya valla severim aslında bu adamı. Kali sevgisi dışında. Aklı başında hiç bir adam, Kalli'nin Galatasaray'a faydalı olduğunu iddia edemez. Ediyorsa da bu meczupça olur. İlk yarısında takımın motivasyonunun içine eden, ikinci yarısının büyük bir kısmını Almanya'da geçiren, son altı haftasında da defolup giden bir adam sayesinde kazanılmışsa geçen seneki şampiyonluk; ya biz farklı bir takımı farklı bir ligi izledik, yada zerre kadar anlamıyoruz futboldan.

Takım içindeki kaynaşma, Adnanların birleştirici unsurları ve Cevat Güler hoca olmasa rüyamızda görürüdük biz o şampiyonluğu. Hepsini geçtim, iki kişiyi aforoz etti diye yer yerinden oynadı demek Lincoln'ün emeğine, oynadığı topa, izlettiği şova resmen edepsizlik olur. Yakışmaz sana Osman Ağa, gerçekten ayıp.

1.02.2009

Dağlar taşlar tepenize yıkılsın hemi...

PAF'tan beri şut çekerim, çekmeye de devam edeceğim demiş Sarınınoğlu Sabri. Sonuna kadar arkasındayım. Varsın dağlara taşlara vursun. Varsın dünya dursa bile Sabri'nin vurduğu şutlar dünya etrafında dönmeye devam atsin, valla razıyım. Bir Sabri düşmanlığıdır gidiyor. Tamam adam bir maestro olmadı bugüne kadar, belli ki olamaycak da. Ama hırsı, azmi, verilen görevi sonuna kadar yapmaya çalışması yeter benim için. Ruhsuz bir takım maç kazanacağına, ben yenilen ama 90 dakika mücadele eden, gözlerinde her daim şimşekler çakan bir takıma razıyım.

Kewell Paşa ve Orgeneral Cassio, Sabri'yi haftada bir gün şut çalıştırsın, orta yaptırsınlar yeter bana. 3 ayda Sabri kendini aşar valla. Adam serbest vuruştan bile gol attı daha ne yapsın. Vur aslanım vur, sen vurdukça o topları sahaya geri getirecek genç ARDAlar çıkar Sami YEN'den. İçin rahat olsun.

Kabadayı

İlk golün hazırlanmasında emeği var, sahada yok diyemeyiz ama gerçekten sönük. Hatta bu durumdan Ayhan bile rahatsız oldu Skibbe'ye dönüp "Hocam yeter değiştir Nonda'yı" dedi resmen. Ama bu adam yürüyen yıldız birader. Durup durup da Allah ne verdiyse vurunca kaleye, tüm stat şok oldu. Ekranları başında Nonda'ya kızan belki küfür eden eden milyonlar eminim aynı tepkiyi verdi. Ohaa resmen Nonda.. Farklı açılardan durdurup tekrar tekrar izledim golü, harbiden topun aldığı kavisi oturup hesaplamak gerekir.

Biraz metematiksel olacak ama, vurduğu yerden kaleye kadar olan mesafedeki topun gidiş hattına bir yay çizersek, o yayın yarı çapa olan uzaklığı en ez 4 metredir. Ki ceza yayı üzerinden yaptı bu vuruşu ve azami 20 metre mesafeden. 20 metrelik bir mesafede 4 metrelik bir yay çizip o golü atmak gerçekten marifet.

Adam zaten gol sevincini yedek kulübesinde tamamladı. Oyundan alınacağını bildiği bir anda golü atmak gerçekten garip olsa gerek. Resmen "Bu maç benim için artık bitmiştir." vuruşu yaptı. Postasını koydu, oyundan çıktı. Ümit Karan'ın geliş gidişleri bulunan bu dönemde, Baros'un yanında yada yedeğinde her zaman hazır bir golcü bulunmalı. Aydın'ın devam eden sakatlığı, Nonda'nın bu seneki performansı gerçekten düşündürücü. O yüzden son maçta oynadığı vasat futbola rağmen olağan üstü bir gol atması kendisi ve takımın geleceği açısından çok iyi oldu. Önümüzdekii zoru serüvende bir de Bordeaux maçı var. Ben bu maçlarda, özellikle düzinelerce gol attığı bir ligin takımına karşı oynamasını gerçekten çok istiyorum. Çok iyi bildiği Fransız futboluna karşı en iyi çözümlemeyi ondan bekliyorum. Umarım yüzümü kara çıkarmaz. Klasik bir tabirle "Bordeaux maçlarında Nonda'dan gol yada goller bekliyorum."

Kaza kurşunu


Her daim kendini oyuna veren bir adam Ayhan. Onu daha önce çok kez anlattım, dönüp dönüp övmeye gerek yok. Son maçta gördüğü kartlar da profesyonelliğinin bir parçası. Rakibi sakatlamak gibi bir gayesi olmadan oyun kuralları gereğince kartlarını gördü, itiraz bile etmeden dönüp arkasını çıktı. Yerinde müdahelelerdi bence. Hakemin kararları da eleştirilecek kadar ağır değildi. Sivas maçında ona ne kadar ihtiyacımız olduğunu bilsek de, dinlenmek zorunda.

Dön ne olur...

Farklı düşünen yoktur galiba. Ben bu adamı izlemeyi özledim artık. Soğuk kanlılığını, sağlamlığını, oyunu okuyuşunu. Geçen sezon önemli maçlarda oynadı. İkinci yarıda sakatlıklarla mücadele etti. Geçen sene kadar bu sene de bizim açımızdan şanssız bir yıl. Hala düzelmeyen Tobias ve Uğur bir kenarda. Linderoth'u yedek kulübesinde bile görmek güzel gerçekten. En azından Florya raporlarında "rehabilitasyon" başlığı altında görmüyoruz artık ismini.

Önümüzde çok önemli maçlar var. Bunlardan birisi Sivas deplasmanı. İki maçtır şanssız bir şekilde ayrıldık sahadan. Önce deplasmanda 3 puan verdik. Sonra da evimizde oynadığımız kupa maçının birinci ayağında beraberlikle ayrılıp, turu zora soktuk. Umarım ikinci maç farklı olacak. Hep destek verdiğim Skibbe mu maçta kendini kurtaracak. Hoş kaybetsek kupadan elensek de üzülecek değiliz, ama yine gazozuna da olsa bir prestij olayı.

Geçen sezon Lincoln ortalarda yokken Linderoth vardı. Mehmet Topal bence bu adamdan çok şey öğrendi ve öğrenmeye de devam edecek. Hatta eminim Sabri bile Linderoth'dan çok şeyler öğrendi. En azından nasıl joker olunur bunu öğrenmiştir. Malum Sabri'nin oynamadığı tek mevki forvet kaldı. Linderoth da aynıydı geçen sene. Defansın sağında bile oynadı adam.