İnanılmaz başlayıp inanılmaz biten bir maç. Diyoruz her zaman; "Galatasaray isminin olduğu yerde her zaman umut vardır." Umuttan ziyade emindik aslında turu geçeceğimize. Tek sıkıntı, son dönemlerde peşimizi bırakmayan defansif hatalardı, yoksa gol atmayı bir şekilde beceriyorduk. Nitekim bu maçta da çok acayip goller yedik.
Hani Yavuz'un minibüsü adlı programda Yavuz seçkin'in süper bir tiplemesi var; İlker Tahsin. Diyor ya hani; "Daha kadroları saymadım maç 1-0 oldu" diye. Bu maç resmen öyle oldu. Daha spiker kadroları saymamıştı ki gol yedik. Ta ki canımız ciğer paremiz Ardamız sahneye çıkana kadar. Ceza sahasındaki kargaşadan çok iyi faydalanan Arda harika bir vuruşla beraberliği getiriyor, geçen hafta Sabri'ye siktir çeken tribünler "Arda Turan oleyy" diye inliyordu.
Yokluğu bir süredir gözlenen ve bir o kadar özlenen Oz Büyücüsü ise, Arda Turan tezahüratlarının hemen ardından gelen; "What about Dady Cool" sözünü duyar duymaz kafasını kaldırıyor ve Bordeaux kalecisi hazır başlamışken devam etsin istiyordu. Galatasaray tarihine geçmeye aday bir golle, takımımız 2-1 öne geçiyor, gerçekler ve tarih yazılmaya devam ediyordu. Ki tam bu sırada hakem oyuna ara verme zamanının geldiğini belirten düdüğünü çaldı.
Herkes o kadar emindi ki Galatasaray'ın turu atlayan taraf olacağından, devre arasında kime sorsan parmaklarını açarak "beş beş beeşşş" diye tempo tutuyordu. İkinci yarı başlamış ve Galatasaray Allah ne verdiyse bastırıyordu. Birbirinden bağımsız pres yapanlar bile vardı o dakikalarda. Ama olsundu; bir gol çok şeyi değiştirirdi. Ve nihayet Lincoln sahneye çıkıyor sol kanatta topla buluştuğunda çalımı atacağını resmen belli ediyordu. Lincoln'ün o çalımı atacağını biliyorduk bilmesine ama, kimse Arda'nın o kadar akıl dolu bir vuruşla takımını 3-1 öne geçireceğini düşünemezdi sanırım o dakika. Kalecinin bacaklarının arasında geçen top Ali Sami Yen tribünlerini bir kez daha ayağa kaldırıyor, o dakikadan sonra daha bir rahatlayan taraftar "Gerçekleri tarih yazar, tarihi de Galatasaray" tezahüratını daha bir inanarak söylemeye başlıyordu.
Gol 64.de gelmişti ama ne olduysa olmuş 10 dakika sonra iki gol birden yemiştik. Dakikalar daha bir zorlaşacaktı artık. Son günlerde en çok gol yediğimiz kanat olan sağ taraftan gelen bir top, kaleciyle karşı karşıya kalınan bir pozisyona dönüşüyor ve gol oluyordu. Sahadaki en tecrübeli isimlerden birisi ve aynı zamanda pimi çekilmiş el bombası görevindeki Emre, "Arkamda gözüm yok" mantığıyla geri viteste ilerlerken De Sanctis ile çarpışıyor ve yaşanan karambolden Bordeaux'nun üçüncü golü çıkıyordu.
Bu dakikadan sonra Galatasaray daha bir bastırıyor, seyircinin sesi soğukla birlikte biraz daha titremeye başlıyordu. Umutlar tükenmemişti ve herkes 4. golü bekliyordu. Üst üste kazanılan serbest vuruşlar, kornerler, taç atışları sonrası "Hadi Lincoln hadi oğlum" diyen televizyonu başındaki milyonlar golün geleceğine artık iyice emindi. Dakikalar 90'ı gösterirken ne oluyorsa oluyor, yine Lincoln'ün kullandığı bir top Bordeauxlu futbolcu tarafından ceza sahası dışına doğru atılıyordu. Top Sabri'ye doğru yuvarlanırken bütün rakip savunma götünü Sabri'ye, yüzünü ise eski açığa doğru dönerek "siper alınn" diye sırıtıyor ancak körün taşı denk geliyordu. Evet rakibe de çarpan top gol olmuş, bir mucize daha gerçekleşmişti. Gerçi bir maça bu kadar muzice fazlaydı ama... Hem doksanıncı dakikada tekrar dönen maç, hem Sabri'nin gol atmış olması, zaten stresten heba olmuş bünyeleri iyice bir heba ediyordu. Ve nihayet maç bitiyor ve turu geçen taraf oluyorduk.
Büyük Kaptan Bülent ilk maçından öyle yada böyle alnının akıyla çıktı bu gece. Takım üzerinde olumlu etkiler yaratması çok muhtemel. Bunu önümüzdeki ilk 3-4 lig maçında ve UEFA'da göreceğiz. Umarım işler yolunda gider. Sen bunları hak ediyorsun kaptan. Biz kadar senin de çok ihtiyacın var buna... Yolun açık, şansın bol olsun...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder