Galatasaray Yönetimi yada çalışanlarından kaç tanesinin haberi var bu oluşumlardan gerçekten merak ediyorum.
Gerçekten yazdıklarımızı takip eden, ara sıra da olsa ciddiye alan, sesimizi bir nebze olsun duyanlar var mı acaba kulüp içerisinde? Yoksa kendimiz çalıp kendimiz mi oynuyoruz bazen cidden merak ediyorum. Bizimkisi karşılıksız biz sevgi. İçimizi dolduran Galatasaray sevdası ile coşuyoruz, maçları takip ediyoruz, kimi zaman sinirlenip kimi zaman çıldırıyoruz. Kızdığımız zaman birbirimizi bile kırdığımız oluyor, yalan mı? Hele ki şu günlerdeki gibi lige ara verilen ve takımın görmeyi istemediğimiz durumda olması bizi çok rahatsız ediyor. Birisi çıkıyor defansa takviye diyor, diğeri hala 10 numara arıyor kendine, kimisi oynayandan memnun değil, kimisi körü körüne seviyor en ufak eleştiriye bile tahammülü yok. Ama ben biliyorum ki aslında kimsenin bir art niyeti yok.
Madalyonun bizden yana bakan tarafı bu haldeyken bir de diğer tarafı var: Galatasaray yönetimi. Kimisi yıllardır kulübün içerisinde, kimisi parasından dolayı orda, kimisi ortalama bir ücretle işine gücüne bakıyor. Yayın editörleri, halkla ilişkiler uzmanları, genç yetenek avcıları, transfer bombacıları, malzemeciler, beslenme uzmanları vs.vs… Belki aralarında Galatasaraylı olmayanlar bile vardır diye düşünüyorum bazen. Sadece aldığı maaşı bilen, takımla ilgili birçok şey umurunda olmayan tipler. Onları da anlayışla karşılamak gerek elbette. Ama takıma zarar vermedikleri sürece. Birisi çıkar da FBTV’den görüntüleri alıp Ercan Saatçi’nin pisiliklerini ortaya çıkardığı gibi hareketler yaparsa, elbette takım zarar görür. Umarım bu tarz olaylar bizim içimizde yaşanmıyordur da ortaya da çıkmaz hiçbir zaman. Netice olarak çalışanların bizim kadar duygusal yaklaşmadığı gerçeği var ortada. Onların daha çok maddi kaygıları var. Onlar da elbette duygusal davranıyorlardır bazı konularda ama bir yere kadar. Bizim kadar sevgiyle, sadakatle bakamayacak oldukları kesin.
Neyse konu biraz dağılmak üzere o yüzden saadete dönelim. Yönetim içerisinde bulunan kişilerin birçoğunun profesyonel olduğunu biliyoruz. Belki bizden daha çok konuda tecrübe sahibiler. Ama benim kendi iş hayatımda bile sürekli uyguladığım, uygulanmasını teşvik ettiğim bir olgu var. Bütün fikirler değerlidir ve en yanlış fikir bile şartlar değiştiğinde mutlak gerçeğe dönüşebilir. Bu yüzden bütün fikirleri dikkate almak ve saygı göstermek gerekir.
Galatasaray Kulübü için bunun yolu spor yazarlarını ve taraftarın sesini dinlemekten geçer. Spor yazarlarının seslerinin duyulduğu ortada. Ak da deseler kara da deseler bir şekilde seslerini duyuruyorlar yönetime. En kötü durumda resmi siteden bir yalanlama geliyor ve yine anlıyoruz ki bahsi geçen spor yazarının sesi duyulmuş.
Ama taraftar için durum her zaman böyle değil. Kimisi stada gelip bir pankart açar, kimisi tribünleri organize ederek tezahürat yoluyla sesini duyurur, kimisi sokak röportajında şanslıdır kameraya konuşur.
Peki biz? Bizim tek çaremiz yazmak. Sevdiğimizi övmek için de eleştirmek için de yazmak zorundayız. Daha önce pek çok yerde yazdım Galatasaray Sözlük’e gelinceye kadar. Halen Ekşi Sözlük’te yazıyorum. Uzun zamandır güncellemeye fırsat bulamadığım bir blog sayfam var. Küçük çapta da olsa bir kitleye hitap edebilme şansım var. Hani sözlüklerde karma olayı var ya tartışmalara sebep olan, onu seviyorum ben aslında. Ama ciddiye almadan. Olumlu yada olumsuz oylanması zerre kadar umurumda değil. Okunup değerlendirilmiş olması keyif veriyor bana.
Ama bir de şöyle bir şey olsa; yönetim içerisinde belirlenecek çalışanlar medya takibi yapsalar. Resmi site içerisinde taraftar köşeleri oluşturulsa ve maçlara dair adam akıllı analizleri, yorumlar yayınlasalar, sözlüklerden yada bloglardan link verip taraftarın da sesini duyduklarını bizlere belli etseler fena mı? Bizim bu sevgimiz karşılığında bu kadarcık bile olsa sesimizi duyurmanın bir yolu yok mu? Buna hiç mi hakkımız yok, merak etmeden edemiyorum. Belki böyle bir proje vardır, yoksa da bir şekilde bir yerlerde konuşulmuştur. Yada ben öyle ümit ediyorum ne bileyim…
Gerçekten yazdıklarımızı takip eden, ara sıra da olsa ciddiye alan, sesimizi bir nebze olsun duyanlar var mı acaba kulüp içerisinde? Yoksa kendimiz çalıp kendimiz mi oynuyoruz bazen cidden merak ediyorum. Bizimkisi karşılıksız biz sevgi. İçimizi dolduran Galatasaray sevdası ile coşuyoruz, maçları takip ediyoruz, kimi zaman sinirlenip kimi zaman çıldırıyoruz. Kızdığımız zaman birbirimizi bile kırdığımız oluyor, yalan mı? Hele ki şu günlerdeki gibi lige ara verilen ve takımın görmeyi istemediğimiz durumda olması bizi çok rahatsız ediyor. Birisi çıkıyor defansa takviye diyor, diğeri hala 10 numara arıyor kendine, kimisi oynayandan memnun değil, kimisi körü körüne seviyor en ufak eleştiriye bile tahammülü yok. Ama ben biliyorum ki aslında kimsenin bir art niyeti yok.
Madalyonun bizden yana bakan tarafı bu haldeyken bir de diğer tarafı var: Galatasaray yönetimi. Kimisi yıllardır kulübün içerisinde, kimisi parasından dolayı orda, kimisi ortalama bir ücretle işine gücüne bakıyor. Yayın editörleri, halkla ilişkiler uzmanları, genç yetenek avcıları, transfer bombacıları, malzemeciler, beslenme uzmanları vs.vs… Belki aralarında Galatasaraylı olmayanlar bile vardır diye düşünüyorum bazen. Sadece aldığı maaşı bilen, takımla ilgili birçok şey umurunda olmayan tipler. Onları da anlayışla karşılamak gerek elbette. Ama takıma zarar vermedikleri sürece. Birisi çıkar da FBTV’den görüntüleri alıp Ercan Saatçi’nin pisiliklerini ortaya çıkardığı gibi hareketler yaparsa, elbette takım zarar görür. Umarım bu tarz olaylar bizim içimizde yaşanmıyordur da ortaya da çıkmaz hiçbir zaman. Netice olarak çalışanların bizim kadar duygusal yaklaşmadığı gerçeği var ortada. Onların daha çok maddi kaygıları var. Onlar da elbette duygusal davranıyorlardır bazı konularda ama bir yere kadar. Bizim kadar sevgiyle, sadakatle bakamayacak oldukları kesin.
Neyse konu biraz dağılmak üzere o yüzden saadete dönelim. Yönetim içerisinde bulunan kişilerin birçoğunun profesyonel olduğunu biliyoruz. Belki bizden daha çok konuda tecrübe sahibiler. Ama benim kendi iş hayatımda bile sürekli uyguladığım, uygulanmasını teşvik ettiğim bir olgu var. Bütün fikirler değerlidir ve en yanlış fikir bile şartlar değiştiğinde mutlak gerçeğe dönüşebilir. Bu yüzden bütün fikirleri dikkate almak ve saygı göstermek gerekir.
Galatasaray Kulübü için bunun yolu spor yazarlarını ve taraftarın sesini dinlemekten geçer. Spor yazarlarının seslerinin duyulduğu ortada. Ak da deseler kara da deseler bir şekilde seslerini duyuruyorlar yönetime. En kötü durumda resmi siteden bir yalanlama geliyor ve yine anlıyoruz ki bahsi geçen spor yazarının sesi duyulmuş.
Ama taraftar için durum her zaman böyle değil. Kimisi stada gelip bir pankart açar, kimisi tribünleri organize ederek tezahürat yoluyla sesini duyurur, kimisi sokak röportajında şanslıdır kameraya konuşur.
Peki biz? Bizim tek çaremiz yazmak. Sevdiğimizi övmek için de eleştirmek için de yazmak zorundayız. Daha önce pek çok yerde yazdım Galatasaray Sözlük’e gelinceye kadar. Halen Ekşi Sözlük’te yazıyorum. Uzun zamandır güncellemeye fırsat bulamadığım bir blog sayfam var. Küçük çapta da olsa bir kitleye hitap edebilme şansım var. Hani sözlüklerde karma olayı var ya tartışmalara sebep olan, onu seviyorum ben aslında. Ama ciddiye almadan. Olumlu yada olumsuz oylanması zerre kadar umurumda değil. Okunup değerlendirilmiş olması keyif veriyor bana.
Ama bir de şöyle bir şey olsa; yönetim içerisinde belirlenecek çalışanlar medya takibi yapsalar. Resmi site içerisinde taraftar köşeleri oluşturulsa ve maçlara dair adam akıllı analizleri, yorumlar yayınlasalar, sözlüklerden yada bloglardan link verip taraftarın da sesini duyduklarını bizlere belli etseler fena mı? Bizim bu sevgimiz karşılığında bu kadarcık bile olsa sesimizi duyurmanın bir yolu yok mu? Buna hiç mi hakkımız yok, merak etmeden edemiyorum. Belki böyle bir proje vardır, yoksa da bir şekilde bir yerlerde konuşulmuştur. Yada ben öyle ümit ediyorum ne bileyim…